Sana Feride diye hitap etmenin benim için ne büyük saadet olduğunu bilsen. Çünkü sen benim hem dert ve elem, hem de emel yoldaşım oldun. Hayatta milli ve vatani gayeleri uğrunda maruz kaldığım felaketlerin ve çektiğim ızdırapların ufacık bir özetini bu mektupta sana bildirmek istiyorum.

DR. NURİ DERSİMİ’DEN EŞİ FERİDE HANIMA MEKTUP(*)

Feride’m,

Vatanın güneşli bir yaylasında doğmuş ve tabiatın ruhuna bahşetmiş bulunduğu ilahi düşkünlük eseri olarak, çocukluk devrelerinden itibaren, mensup olduğum milletimin çocukları arasında bile bir birlik ve anlaşma havası kurmak sevdasına düştüm. İptidai mektep hayatımda gençler arasında, aynı gaye uğrunda teşkilat yaptım. İstanbul’da yüksek tahsilim sıralarında Kürt milli talebe teşkilatlarıyla münasebet ve çalışmalara bilfiil iştirak ettim. Yüksek tahsilimin ikmalinden sonra milletimin kasırgalarla dolu hayatımmve maruz kaldığı felaketlerin sebep ve menşeini aramaya başladım.

Osmanlı halife-sul-tanlarının islamlık sayesinde Türkleştiremediği veyahut imhasını başaramadığr ve Turancı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin cezri taksime tabi tutturamadığı unsurları modern bir kisveye bürünerek ya Türkleştirmek Veya imha etmek maksadıyla M.K.Atatürk müessesesi tüketmiş bulunuyordu. Yaratıcı unvanıyla tapılan M. K. Atatürk İslam dini yerine Turancılık mefkuresini ve Türkçülük dinini ilke edinerek mensup olduğum milletin varlık hakkı ve tarihi inkâr ediliyordu.

Binlerce yıl konuştuğumuz dil bile bize unutturulmaya başlanmıştı. Esasen Türkiye’de Türk şovenizminin inkişafı devrinin başlangıcından itibaren yek diğerini takip eden bütün hükümetlerin iç siyasetinin başlıca kuralı Doğu vilayetler yerli halkının Türkleştirilmesi veya zorla tasfiyesi olduğu yaşanan olaylarla sabit bir hakikat idi. Bunu anladığımız için milletimizin tarihi varlığını ve haklarını korumak için gerek siyasi ve gerekse kültürel tişkilatlara girerek,

Türkçülük cereyanına karşı cepha almaya mecbur kalmıştık. Ve M.Kemal Atatürk’ün cumhuriyet hükümetinin Kürt milleti aleyhinde tertiplenen Türk suikastı da artık tamamen açıklanmış bulunduğundan, Kürdistan topraklarında korunma tertibatı ve teşkilatı yapılmaya zaruret hasıl olmuştur. İşte bu savaşımız esnasında “kanlı duvar” diye anılan Divrik’in cehennemi zindanlarına atıldım. Ayaklarıma pukağılar, boynuma zincirli laleler takıldı. Yılmadım. “Kürdüm” diye haykırdım ve savaştım.

Bu sebeple milli ideal uğruna çarpışmak zevkini M. Kemal Atatürk’ün beni susturmak için kanlı Sivas’ın Koçhisar mıntıkasında namıma bahşetmiş bulunduğu “Süleymaniye” adlı cihan malikanesiyle değiştiremezdim.

Feride’m,

Tarih boyunca vasıl olan inkılâplardan birçoğu, insan topluluklarının mahşeri vicdanında tekemmül eden zaruretlere cevap verdiği için muvaffak olmuş ve şartların noksanlıklarına rağmen yürüyebil-miştir.

Milletimizin fıtrî enerjisi, hürriyet ve istiklâl aşkının halk tabakaları arasında bu mahşeri vicdanı yaratmış olduğuna güvendim ve ancak” hürriyet kazanmak, hak ve varlığı için müdafaa savlası yapmağa azmettim. İşte âmili bulunduğum 1918 Koçgirî Kürt İstiklal Harbi, bu milli korunma savaşlarının birisiydi,Bu savaşta Türk orduları karşısında şans bize yar olmamıştı.

Bununla beraber asırlardan beri Kürt milletini istismar eden ve Kürt kanını emen tufeyli aşiret reisleri zümresinden olup, bir zaman kızıl sultanlara hizmet eden ve bu savaşta ise TBMM’nde kürsü işgal ederek yine yardım isteyenlere hizmetten zevk alan alçaklar, Kürt milletinin bu büyük faciası karşısında lakayt kalıyor ve can veren ırkının iniltileri bu sefillerin vicdanlarında hiçbir tepki yapmıyordu. Fakat tarih amansız bir hâkimdi. O düşmanla ilişki kuran soysuzlar, bizzat Türk kurşunlarıyla bilahere imha edilmişlerdi.

İbret!

Koçgiri Kürt İstiklal Savaşı’nda kan döküldü. Fakat Kürt milli harekat elemanlarının vicdani telakkilerine göre, dökülen bu kanların teranesiyle milli duygular kamçılandı, intikam için ruhlar alevlendi.Milli kurtuluş aşkı Kürt’ün vicdanında volkanlandı. Şeref meydanında şehit düşen Koçgiri, Kürt milletine işte bu şerefi kazandırmış oldu. % Bu hartpe, erkek bir evladını da kaybederek Dersim’e, iltica etmiştim. Giyabi idam cezasına mahkum olarak Dersim dağlarında 6 yıl müdetle milli davanın tahakkuku için çalışmadan asla geri kalmadım.Türk parlamentosu Dersim’in imhasına karar vermişti; 1936-1937 senelerinde 3 donanımlı Türk ordusu Dersim’e sevkedilmiş.Dersim katliam facialarında 12 yaşlarında bir kızım imha edilmiş, 3 kardeşim de kurşuna dizilmişti. Milletimin maruz kaldığı feci durumu ve Dersim katliamı facialarını dünya umumi efkârına bildirmek lüzumunu hissederek ve bu ödevi üzerime almaya kendime bir borç bilerek, 11 Eylül 1937’de Türkiye hudutlarından harice çıktım. Milletime karşı Türk idaresinin yapmakta olduğu mezalimi protesto etmek feryadında bulundum. Heyhat!.. Zâlim kader bu gurbet ellerinde bile omuzlarıma yüklendi.

Sömürgeci devletler milletimin bu kanlı faciaları karşısında-lakayt bulundular. Adım değiştirildi, gâh Hüseyin mazlum, gâh Bağrıyanık Memo isimleriyle diyar diyar sürüldüm. Aylarca saklı kaldım. Hürriyet, adalet, mazluma merhamet mefkuresi meğer Musa ile Isa devirlerinde ileri sürülen gülünç bir nâme ve uygulaması olmayan bir felsefeden ibaretmiş. İşte bu hengâmeli ve hüzünlü devrelerde ve şu gurbet ellerinde kol ve kanadı kırılmış benim gibi bir derbedere el uzattım. Benimle Kürt milli davasına iştirak ederek istiklâlini tehlikelere bıraktın.Bu suretle kahramanlığa tapan bir milletin emsalsiz bir kızı olduğunu ispat ettin.

Bilmiş ol ki Feride, senin damarlarında katıksız halis bir Kürt kanı cevelan etmektedir. Bu kan sana bu yüksek meziyetleri bahsetmişti. Yürüdüğün bu dikenli ve felaketli yollarda benimle hem hayat arkadaşı, hem de milli faaliyetimde hakiki ve ciddi bir emel yoldaşı, sağ kolum ve iş arkadaşım oldun. Seni bu hususta şükranla anmak benim çin en yüksek bir borçtur.

Medeni dünyadaki gerek garp ve gerekse şark sömürgeci büyük devletler, Kürdistan topraklarını aralarında paylaşmış olan küçük devletleri de desteklemekte ve Türkiye’de yapılan Kürt katliamlarına gözyumarak seyirci kalmakta, icabında top, tüfek, tayyare vermek suretiyle Türkiye’ye yardımda bile bulunmaktalar. Benim elimi bağlayıp, kalemimi kırmak, dilimi susturmak istediler. Fakat hak diye haykırmaktan beni yıldıramadılar. Şairin dediği gibi “Zulmün topu var güllesi yar, kalesi varsa/ Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüreği vardır/ Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa / Sönmez ebedi, her gecenin gündüzü vardır.”

Feride’m,

Denetlemeye tabi tutuldum. Şimdi de denetim altındayım. Evimde gece yarıları araştırmalar yapıldı. Bu yüzden heyecanlar geçirdin, üzüldün, hastalandın. Beni bilinmez zindanlara da attılar ağladın, kapı kapı araştırdın. Gözyaşı döktün.

Milli gaye uğrunda çalışmadan ve hatta bu uğurda hayatımı feda etmeden yılmadım, yıldıramadılar. Ancak çektiğim bu ıstıraplar neti-cesiyle ömrümün tekamülü devrelerinde sıhatimde bir zafiyet duyarak hastalandım, hastahanelere düştüm. Bu dadalı günlerimde bütün acılarıma iştirak ettin. Günler ve geceler başucumda kimsesiz yatağımda bana ağladın, gözyaşı düktün ve bana hakiki, ciddi ve samimi alaka gösterdin.

Feride,Binlerce canlı timsal arzetmekte olan Kürt kadınlığı hakkında Kürt atasözü olan “şer şer e, çı me çı ner e” (Aslanın dişisi de erkeği de aslandır). Sen Dersim’in Şemikan aşireti namıyla yadedilen cengâ-ver ve kahraman bir aşiretin öz evlâdısın. Mensup olduğun familyanın asaletini gösterdin.

Hayatımın tekamül etmiş devrelerindeyim. Maruz kaldığım felaket ve ıstırapların tesiriyle ve asabiyetle seni üzdüğüm anları nda vaki olduğunu itiraf ediyorum. Beni mazur görmelisin ve affetmelisin Feride.

Seni mesut edemedim ve mesut etmek fırsatını da bulamadım. Zâlim kader buna mani o!du. Fakat emin ol ki hayat bir mücadele ve bir kavgadan ibarettir. Başlıca hüner, keder ve elemi zevkle göğüslemektir.

Feride’m,

Kürt gençliğine ithaf etmiş olduğum Kürdistan ve Dersim faciaları hakkında tarihî, bir delil olan eserimi ve henüz tabedemediğim hatıralarımı sana emanet bırakıyorum, v

Ruhum Feride,

Birkaç devletin zulüm ve istibdadı karşısında mücadele etmekte bulunan milletimin, hürriyet ve kurtuluş bayrağının dalgalandığını görmeden şu gurbet ellerinde hayata göz yummak kadar acı birşey tasavvur edemiyorum.

Feride’m

Ne yazık ki duygu ve fikir itibariyle tam bir birlik olan yuvamızın çocuğu da olmadı. Zalim kader bir anne sevgisini senden kıskanmış oldu. Bundan müteessir olma. Vatansız esir ve köle olarak yaşıyacak olan hayat meyvesine lüzum görme. Mensup olduğun milletin dağlar başında hürriyet uğrunda savaşmakta bulunan kahraman çocukları da senindir. O kahramanların muvaffakiyetini temenni etmeli ve metin olmalısın. Zaten metinsin. İrade gücüm çok kuvetlidir. Sen mensup olduğun kahraman mille- -tin kurtuluşunun alevli güneşini göreceksin. Ancak o mesut günlerde unutmadan beni anacaksın ve arasıra sevimli ve vefakâr kızımız Jale ile mezarıma gelip de ruhumu şad etmiş olacaksın.

Bilmiş ol ki ruhumun bir ismi ve parçacı da şü fani dünyada tek başına bırakmış olduğum Feride’dir.

Yaşa, varol, beni unutma, izimden yürü. Huda seninle beraberdir Feride’m.

Dr. Nuri Dersimi

(*) Mektup, yazarın hatıralarında şu başlıkla yer alıyor:

“Dr. Nuri Dersimi’nin hayat arkadaşı ve hem de milli faaliyeti devrelerinde sağ kolu olan Feride Hanım’a yazdığı mektuptur.”