Kâtip Çelebi (1609-1657), Evliyâ Çelebi döneminde (1611-1682) yaşamıştır. En ünlü eseri Keşf ez-zunûn ‘an esâmî el-kutub ve-l-fünûn daha sonra İbrahim Müteferrika tarafından basılan meşhur coğrafya ansiklopedisi Cihannüma ile tanınır.

Yaşar Abdülselamoğlu

Katip Çelebi “Ordu ile birlikte Musul’a geldiklerinde (Ağustos – Eylül 1626) babası vefat etti ve Cami-i Kebir Mezarlığı’na defnedildi. Babasının vefatından bir ay sonra, aynı sefer kuvvetinde görev yaptıkları amcası da, Nusaybin – Cerahlu bölgesinde öldü. Kâtip Çelebi bunun üzerine orduda görev yapan başka bir akrabası ile birlikte Diyarbakır’a geldi. Diyarbakır’da kaldığı sırada, babasının arkadaşlarından Mehmed Halife adlı bir yüksek bürokrat tarafından Süvari Mukabelesi’ne tayin edilerek İstanbul’a döndü (1627-1628). Burada Kâdızâde’nin derslerini takip etmeye başladı. Aynı yıl içinde Erzurum kuşatmasına katıldı. Erzurum’dan Tokat’a dönüş yolunda, kış mevsiminin bastırması sebebiyle orduyla birlikte büyük zorluklar yaşadı”.

1630’da Hüsrev Paşa’nın maiyetinde bulunarak, Hamedan ve Bağdat seferine katıldı. Kâtip Çelebi bu seferle ilgili olarak, Cihannüma’da ve Fezleke’de uğradığı şehir ve bölgelerle birlikte, ordu tarafından ele geçirilen şehir, kale ve menzillerin bilgilerini vermektedir. Bağdat Kuşatması’nda ordunun defterini tuttu. Seferden sonra tekrar İstanbul’a dönerek Kâdızâde’nin derslerine katıldı. Bu zaman aralığında, Kâdızâde’den Tefsir, İhya-i Ulûm, Şerh-i Mevakıf, Dûrer ve Tarikat(Tarikat-ı Muhammediyye) okudu. 1633-1635 Halep Seferi’nde hacca gitme fırsatı buldu.

Çatışma ve sefer olmadığı zamanlarda, Halep’te kitapçıları ve kütüphaneleri gezerek, ileride yazacağı büyük eseri Keşf ez-zunûn ‘an esâmî el-kutub ve-l-fünûn için, biyografik ve bibliyografik temeli teşkil edecek notları hazırlamaya başladı. Halep Seferi yıllarında, sahaflarda kitap toplayıp, elde ettiği hazineyi okuyarak kendini geliştirdi.
Dönüşte bir kış Diyarbakır’da kalıp oradaki bilgin ve aydınlarla görüştü. 1635 senesinde IV. Murad ile Revan Seferine katıldı. On yıl kadar çeşitli savaşlarda bulunduktan sonra İstanbul’a döndü ve çeşitli alanlardaki bilimlerle uğraşır oldu.


Bitlis üzerine Evliya Çelebi döneminde yaşamış ve yazmıştır. Katip Çelebi yazdıklarını ünlü eseri Cihannüma adlı eserinde toplamıştır. Ancak, izlediği yöntem Evliya Çelebi’nin izlediği yöntemden farklıdır. Bitlis üzerine yazdıklarından da görüleceği gibi eserlerini yörenin alimlerinden aldığı bilgilere dayandırır. Katip Çelebi Osmanlı devletinde önemli askeri ve siyaset adamı Abdullah’ın oğludur. Katip Çelebi Osmanlı ordusu ile birlikte Kurdistan’ı gezmiştir. Babası Musul’da, amcası da Nusaybin’de vefat etmiştir. Kendisi Diyarbakır’da kalmıştır. Kurdistan’da bulunduğu sırada çok farklı ilim adamları ile görüşmüş, onların eserlerini toplamış ve eserlerini büyük ölçüde bu eserlerde yazılanlardan meydana getirmiştir. Askeri ve devlet geleneğine bağlı bir eğitime sıkıca bağlı olması onun Kurdistan üzerine düşüncelerine ve ele aldıkları konulara etkisi olmuştur. Evliya Çelebi gibi hayatın her alanından değil, özellikle, askeri ve savaş bilimine etkisi olacak bilim ve bilgilerle uğraşmıştır. Kurdistan, Bitlis üzerine verdiği bilgilerinde coğrafik tanıtım –kale, dağ, yol vs. gibi asker eve savaşa faydası olacak bilgilere öncelik tanır, bölgenin idari, siyasi, etnik yapısı vs. ile Evliya kadar ilgilenmez. Kâtib Çelebi 1657 yılında vefât etti.

KATİP ÇELEBİ’NİN BİTLİS’E BAKIŞI

Tatvan’dan bir merhale batıya dere içinde 81,5 derece boylam ve 37,5 derece enlemde muhkem bir kale ve kasabadır. Evler derenin iki tarafındadır, ortasından bir köprü ile geçilir. Giriş ve çıkışı dar, geçişi zor bir yer olup kalenin hisarı evlerini çevirmektedir.

Mir Şerefhan Bidlis Tarihi’nde şehrin İskender’in eserlerinden olup kölelerinden birinin isminin verildiğini yazmaktadır. İskender Irak ve Babil’den Anadolu’ya giderken uğradığı yerlerin suyunu havasını denerdi. Bitlis Suyu’nun döküldüğü yere gelip suyunu gayet latif ve hafif bulup su kenarını izleyerek Kisver Suyu ile Cuy-I Ribat’ın birbirine karıştığı yere geldi. Herbirini deneyip Kisver Suyu’nu daha güzel buldu. İskender bu suyun başında birkaç gün kaldı. Hala o yere Haymegah-ı İskender (İskender’in Çadır kurduğu yer) derler. İskender burada bir şehir ve sağlam bir kale kurmasını emrederek “Öyle bir kale olsun ki, benim gibi bir padişah bile almakta aciz kalsın” dedi. Bidlis adındaki kölesi buraya iki fersah uzaklıkta Kisver Çayı ile Ribat arasında sağlam bir kale kurdu. Bitlis Kalesi üçgen şeklindedir. İskender İran’dan dönüşünde Bidlis kendisine yol vermedi.

Bunun üzerine İskender de başka yoldan gidince Bidlis “Sizin emriniz üzerine kalenin sağlamlığını ispat ettim” dedi. İskender de kalenin idaresini ona vardi.

Bitlis’in suyu havası çok güzeldir. Kışı şiddetli olur fakat halkına zor gelmez. Yaylasında elma ve armudu güzel olur. Üzüm ve kavun karpuzu çevreden gelir. Halkı yazın bağlara göçüp güzün döner. Bu şehir eskiden beri yol koruması için tekalif-I örfiyyeye (eskiden bir kanuna dayanmadan idareten görülen lüzum üzerine alınan akçe gibi halka yüklenen angarya) muaftır.

Şehrin ortasında yontma taştan 21 göz köprü vardır. Dört büyük camii bulunur. Biri Camii Atik (Eski Cami) diğeri önceden Ermeni Kilisesi idi fetih sırasında mescid yapıldı Kızıl Mescid denir. Öbürü Gökmeydan diye bilinen yerde Emir Şemseddin Camii’dir. Yanında bir zaviye de vardır. Sonuncusu ise, Tarihçi Mir Şeref’in ceddi Şerefhan Camii’dir. Bunlardan başka Şükriyye, İdrisiyye, Hatibiyye ve Hacibiyye ile Ahlatiyye adında beş medrese de vardır ki her birinde öğrenciler kalır.

Kâtip Çelebi’nin Cihannüma adlı eserinden alınan ve İbrahim Müteferrika tarafından 1728’de basılan Hint Okyanusu ve Çin Denizi haritası

Bitlis’te erdemli ve kabiliyetli kişiler yetişmiştir. Mevlana Abdürrahim (mantık ve mana ilimlerinde kitabı vardır), Mevlana Mehmet, Mevlana Hekim İdris (Akkoyunlu padişahlarının tuğracısı idi. Sonra Sultan Selim’in nedimi olup Heşt Behişt adlı Farsça bir Osmanlı Tarihi yazmıştır.) İdris’in oğlu Abulfazi (babasının tarihine zeyl yazmıştır), Ebü Tahir-I Kürdi, Şair Şükri (Selimname yazmıştır), Mevlana Musa (Çelebi Şah Hüseyin’den kendisine Medrese-I Şükriyye intikal etmiştir) bunlar arasında sayılabilir.

HINIS: Bitlis’in bir nahiyesidir. Yaylaları vardır ki, Bingöl Yaylası en meşhurudur. Diğerleri Su şehri ve Cebel-i Şerefeddin’dir ki Mir Şeref’in ailesi ve ecdadı orada dinlenirdi. Mahsulü çoktur. Burada iki su akar biri beyaz tuz akar diğeri kırmızı tuz olur. Onlardan her sene dörder bin altın mahsul alınır. Hınıs’ta ermeniler azdır. Çoğu köyü tımar ve zeamettir. 400 kadar süvari çıkar. Nahiyede namlı at, katır yetişir. Burada bulunan Bulanık Göl’ün çevresi tahminen 1 fersahtır. Suyu daima bulanık kızıldır. Nazik Göl Ahlat ile Bulanık Göl arasındadır. Suyu çok tatlı ve beraktır. Kışın buz tutunca üzerinden kervan geçer.

Nemrud Dağı Bitlis’in kuzeyinde büyük bir dağdır. Nemrud’un orada yaylaya çıkıp nice menzil yaptırdığını söylerler. 2.000 metre üzerinde yükseklikteki tepesinde bir göl vardır.