ERDALAN HANEDANLIĞI TARİHİ’Nİ YAZAN KÜRT ALİME

E. İ. Vasileva

Çev: Yaşar Abdülselamoğlu

Ben ki, hikmetler devletinde hükümdar seçilmiş bir kadınım

Mahpuslar kabilesinden çağımızda bir tek eşim yok.

Ferecelerimiz altında başlarımız var taca layık,

Fakat ne fayda madem ki, buruk kader beni küçük düşürmüş!

XIX. yüzyılın ilk yarısında yaşamış Kürt kadın tarihçi ve şaire Mah Şeref Hanum Kürdistani’nin kaleme aldığı kitabın çevirisidir. Şeref Hanum genelde Mesture (Farsça- gizemli, esrarengiz, hikmetli anlamındadır) takma adıyla bilinir. Aslen farsça yazılmış olan bu eserin orjinalindeki adı;’Tarih-i Erdelan”dır. Kitap, Doğu Kürdistan’ın nispeten küçük ama son derece ilginç eyaletlerinden biriyle bu yörede hükmetmiş Kürt hanedanlarından birinin hayatını konu edinmiştir.

Mah Şeref Hanum Kurdistani’ye dair pek az şey biliniyor. Onun Tarih kitabı ve Divanı’nı yayımlayan Nasır Azadpur ve Yahya Marifet yazarın hayatına dair pek az bilgi vermektedirler. Gerçi, kitapmetninden bir çokdeğerli bilgiyielde etmek mümkündür. Ne var ki,Mesture bu eserinde kendisine dair okuyucularımızı aydınlığa kavuşturacak hiç bir özel bilgi vermemektedir.

Mah Şeref Hanum Kurdistani18 Erdalan Beyliği’nin Başkenti Senandec’te 1220/1805-06 yıllarında19 ve müstakbel eşi Husref-Han Nakam’ın Muhteşem Emanullah-Han çağında (1214/1799-1800-1240/ 1824-25) dünyaya gelmiştir. S.H.Longrig’in XII-XIV.yüzyılların İmparatorluğu20 saydığı Ben-i Ardalan Hanedanlığı’nın gücü bu dönem artık aslında sönmek üzeredir. Bununla birlikte,Emir Husref-Han (1170-1756-57-1205/1790-91) ve oğlu Husref-Han bir yere kadar kendi durumlarını sağlamlaştırmaya, topraklarının sınırlarını genişletmeye ve merkezi idareye karşıgöreceli birbağımsızlığısağlamayı başarmışlardır.

Erdelan tarihçileri her ikisini de büyük birer hükümdar adederler. Yüce Husref-Han 1779 yılında Kerim Han Zend’in ölümünden sonra İran tahtı için yürütülen koalisyon kavgalarına da faal olarak katılmıştır. Husref-Han’ın askeri yardımı ve taht üzerine iddiası olan üç talibe -İsmail ve Cafer-Han Zend ile Allah-Kuli-Han Zengane- karşın Aga Muhammed Han Kacar’ın tahta geçmesini sağlamıştır.21 İranlı tarihçi Mirza Muhammed Sadika Nami Musavi’ye göre,Husref-Han kendisi de İran tahtına geçmek istemiştir.22

Emanullah-Han da bölücü eğilimleri önleyip Ardelan eşraf ve kabile önderlerinin türlü çabalarını yenme ve merkezi han iktidarını güçlendirme yolunda başvurduğu çetin uğraşlarsayesinde bir hayli başarılı olmuştur. Olaylara şahitlik edenlerin anlattıklarına bakılırsa, Ohemen hemen bir kral durumunda olup kelimenin tamanlamıyla bağımsız bir hükümdar idi.23 Öyleki, Mesture’nin doğduğu ve yaşamının ilk onyılında,Ardelan Beyliği ve hükümdarı,Kürt kurtuluş savaşlarının merkezi olan Güneydoğu Kürdistan’da hızla gelişen olaylarda kaydadeğer bir rol oynamıştır.

Mah Şeref Hanum Kurdistani asilzadebir ailede meydana gelmiştir. O, Ardelan Kürdistanı’nın iki güçlü soyundan gelir. Ana tarafından vezirler sülalesine, baba tarafından Kadiriler ailesine mensuptur.

Mesture’nin ana tarafından dedesi Vezir Mirza Abdullah Yüce Husref-Han’ın sarayında güçlü ve sözü dinlenen biriydi. Bu itibarla O, prensin ciddi ve sorumlu işlerini yerine getirir, Onun yokluğunda ise, beyliğin başkentinde ve Hasanabad Kalesi’nde asayişi korurdu.24

Mah Şeref Hanum Tarihi’nde de görüldüğü gibi, Vezir Mirza Abdullah, Vekil Muhammed Reşid Begve Mustaufi Mirza Sadık XVIII. yüzyılın ortalarında elbirliği ederek güçlü bir Baban karşıtı koalisyon kurmuşlardı, Ardelan emirlerinin sarsılan tahtını sağlamlaştırmış, Babanların Kurdıstan-ı Senne (Senandec Kurdistanı) üzerindeki iddialarına karşı koymuşlardı.25

Mesture’nin kaleme aldığı Vakayiname’de Vezir Mirza Abdullah’ın çok sayıdaki oğullarından bahsedilir. En büyük oğlu Mirza Ahmed,Türkler ve Babanlarla savaşta esir düşmüş; Mirza Ali ve Mirza Mehdi ise öldürülmüşlerdir. Mirza Ahmed ve Mirza Yusuf, Vekil Muhammed Reşid Begile birlikte daha sonraları Husref-Han’a karşı çıkmış, onu bertaraf etmeyi başaramayınca Şehrizur’a firar etmek zorunda kalmıştır. Daha sonraları Mirza Yusuf, Allah-Kuli-Han Zengene’nin hizmetine girmiş ve onun askerinin ön saflarında Husref-Han’a26 karşı düzenlenen sefere katılmıştır.

Vezir Mirza Abdullah’ın oğulları Mirza Fethullah ve Mirza Lütfullah prens ailesine sadakatla hizmet etmişlerdir. İlki, İsmail-Han Zend üzerinde sağlanan zaferden sonra Tuy-Sarkan hükümdarlığına getirilmiştir. İkincisi ise, Mesture’nin yazdıklarına bakılırsa,Bilbasiaşiretiyle yürütülen savaş sırasında O, Bilbasiyiğitlerinden onyedi tanesini yere sermeye muvaffak olmuştur.27 1222/1807 yılında Mirza Lütfullah Ardalan soylularının Emanullah-Han’a karşı giriştikleri komploya katılmış, fakat çok geçmeden bütün komplocuları bir bir açığa çıkartarakele vermiştir.28 Öyleki, Mesture’nin ana tarafından hısımları Ardelan Kürdistanı’nda ya hükmeden hanedanları destekleyerek, yada silah elde savaşmak suretiyle iktidar kavgalarında önemli rolleroynamışlardır.

Yine Mesture’nin yazdığı Tarih’e bakılırsa,Mah Şeref Hanum’un mensup olduğu Kadiri ailesi, prens ailesine büyük bir sadakat besler, bu ailenin üyeleri daima sarayda önemli mevkiler alırlardı. Mesture’nin baba tarafından dedesi Muhammed-Aka29 da son derece üstün kabiliyetli bir şahsiyetti. Kendisi uzun bir ömür sürdürdü, faal ve fırtınalı olaylarla dolu bir hayat yaşayıp yarım yüzyıl boyunca dört Ardelan hükümdarının idaresinde Kürdistan Nazırı30 görevinde bulundu.

Ardalan Nazır’ı, anlaşıldığına göre, ‘İran devletinin yönetici şahsiyetlerinden birinin’ rolüne benzer birvazife yüklenmiştir. Onun aldığı ve Nazır-i Buyutat diye adlandırılan görev, şahın sarayındaki zanaatçı dükkanları, hamam ve depolar gibi bütün iktisadi makamlarınamirliğidir. Ardelan Nazırı’nıngörevi, prens hazinelerinden de öteyeuzanır, Muhammed-Aka siyasal yaşama oldukçafaal bir şekilde katılarak,kısa bir zamanda o kadar zenginleşirki, hamileri bir çok defa O’nu bu servetten mahrum kılma niyetine teşebbüs etmek zorunda kalırlar.

Mesture’nin Tarihi’nde Muhammed-Ağa’nın adı ilk defa XVII. yüzyılın 80’li yıllarının başında geçen olaylar anlatılırken anılır. O, Büyük Husref-Han’ın yakın maiyetine girerek, askeri seferlere katılır, prensin havale ettiği özel sorumluluk gerektirenişleri yerine getirir. Husrev-Han’ın,Kirmenşah Hükümdarı Allah-Kuli-Han Zengene ile İsmail ve Cafer-Han Zend’ler üzerinde elde ettiği zaferler Muhammed-Aka’nın elde ettiği harp ganimetleriyle tezelden zenginleşmesine yardım etmiştir. Mesture şunları yazmaktadır; ‘Anlatılanlara göre, askerlerin elde ettikleri ganimetlerin büyük bir kısmıasaletli dedemin payına düşmüştür.31 Fakat,O,bu ganimetlere el koymaya kendisinin hakkı olmadığını düşünerek;onları Husref’e sunmuştur. Buna rağmen,adalet ve alicenaplılığıyla tanınan Hatim, mal ve mülkle uğraşmak istemediğinden herşeyi (dedeme) bırakmıştır. O gün bugündür, ailemizde oganimetlerden kalma birer saadet eseri olan aynalar hala korunmaktadır’32.

Muhammed-Aka Husref Han’ın vasilleri Lutf Ali-Han (1205/1790-91-1209/1794-95), oğlu Büyük Emanullah Hanzamanında da Kürdistan Nazırı görevini koruyabilmiştir. O, hayatının son yıllarına kadar İran Kürdistanı’nın bu oldukça küçük eyaletini sarsan olaylar burgacının içinde kalmıştır. Bununla birlikte Muhammed-Aka ve bütün Kadiri ailesi tezelden zenginleşmeye devam etmişlerdir.Yine Mesture’nin sözlerine göre,1206/1791-92 yıllarında, İran şahının buyruğu üzerine Lutf Ali-Han Kuzistan’da asayişi sağladığı zaman, Ardelan askerleri külliyatli miktarda ganimet ele geçirmişlerdir. Muhammed-Aka’ya Şuşter hükümdarı Abbas-Kuli-Han hazinesini saraya getirmesi havale edildiği zaman O, kendi varlığıüzerineyeniden binlerce tümen katma imkanına sahip olmuştur.33

XIX. yüzyıl başlarına doğru Muhammed-Aka o derece güçlenmiştir ki,Vekil Muhammed-Reşik-Begoğullarına katılma cesaretini kendisinde bulmuştur. Onlar ise, Emanullah Han idaresinin başlangıcında onun iktidarını sınırlandırmak isteyen Ardelan soyluları grubunun başını çekiyorlardı. Bu yüzden kendisini cezalandırmak isteyen Emanullah Han ‘bir süre ihsan ve merhametinden kendisini mahrum etmiş’, ondan ‘beş bin tümen iade etmesini istemişse de, onsekiz gün sonra kendisini yeniden nazır görevine getirerek onu şeref hırkasıyla ödüllendirmiş, Muhammed-Aka öncekinden çokdaha fazla büyümüştür.34

O yıllarda Emanullah Han henüz kesin bir şekilde Muhammed Reşid Begoğullarının hakkından gelememiş olmasından ötürü,onlara karşı kin yerine yapmacıkbir merhamet gösterir. Bununla birlikte,Onun Muhammed Aka’nın şahsında böyle etkili bir taraftar kazanması herhalde daha yararlı olmuştur. Bu nedenle,kendisini büyük bir para cezasına çarptırmanın zevkinden sonra Emanullah Han suçluyu ‘afeder’, onun kızları – Mesture’nin teyzelerini kendi haremine alır. Emanullah Aka oğullarının ve Muhammed-Aka’nın kızlarından birinin oğlu olan Husayn-Kuli Han edebi yetenekleriyle ün salmışolup Hevi Senandaci takma adıyla tanınmıştır,35 Bu amcaoğlu, aşağıda da anlatılacağı gibi, özellikle ömrünün son yıllarında, Mesture’nin hayatında kayda değer bir rol oynamıştır.

Buraya kadar bahsettiğimiz olaylardan sonra Muhammed-Aka, Emanullah Han’ın en sorumlu görevlerini yükümlendiği bir kişi olmuştur. 1221/1806 yılında O, ‘İran ve Emanullah Han askerleri tarafından esir alınan Bağdat’lı Süleyman Paşa ve 200 Rumelili askeri Şah’ın sarayına getirmiştir.36

Çok geçmeden,’Tarihnüvis’ hanımın meşhur dedesi, gizli bazıemelleri nedeniyle,genebaşkaldırmış olanbazı Ardalan soylularını afettirmeamacıylaTahran’a gider.37 Muhammed-Aka’nın bu misyonu başarıyla sonuçlanır, şahtan aflarını rica etmek üzere yola çıkan komplocular Ardalan’a getirilir, mallarına elkonularak tümü ayrı ayrı cezalaraçarptırılır.

1234/1818-19 yıllarında Muhammed-Aka, Fath Ali Sultan Baneyir isyanını bastırmak için Bane’ye gönderilir.38 Hezimete uğrayan Bane Hükümdarı firar etmek zorunda kaldığından eyalet yağma edilir.39 Muhammed-Aka,Han tarafından ödüllendirilmiş halde;’benzerleri ve eşitleri arasında’ terfi edilerek bir süre boyunca Bane’de asayişi sağlamaklagörevlendirilir. Buradan döndükten sonra ise büyük prensin oğlunun giriştiği ve Beni Ardelan hanedanından bir çok kimseyle birlikte kendisinin de ölümüyle son bulan isyana dair bilgi vermek üzere kendisiniTahran’a gönderirler.40

Emanullah Han iktidarınınson günlerine kadar ve Husref Han Nakam idaresinin ilk yılında büyük etkilere sahip biriolarak Muhammed-Aka sarayda kalır. Artık yaşının bir hayli ilerlemiş olmasınarağmen O, askeri seferlere faal olarak katılmaya devam eder. Bununla birlikte,Muhammed-Aka’nın biriktirdiğizenginlikler gelecekte Mesture’nin eşi olacak genç Prens’i rahat bırakmaz. Bunedenle,Kadiri ailesinin bütün üyeleri beklenmedik bir anda gözden düşer, hapsedilerek 30 bin tümen tutarında bir cezaya çarptırılırlar.41 Mesture Tarihi’nde iki defa ‘dedesi ve babasının işlerinin bozguna uğradığından’ bahseder, fakat iki sayfa sonrabu olaylara tekrar döndüğü zaman, zarar görenler arasında’ (bu) tarihi kaleme alanın babası Abu-l Hasan Begile kardeşleri ve amcaoğlarının bulunduğunu da kaydeder.42 Burada Muhammed-Aka’nın adı anılmamaktadır. Mesture’nin azad edilen ve tekrar prensin merhametine sığınan hısım ve akrabaları arasında da onun adıyla karşılaşmıyoruz.

Mesture’nin bu hususu belirtmemiş olması bir raslantı veya unutkanlıkla izah edilemez. Tıpkı oğulları ve torunları gibi Muhammed-Aka da tutuklandıktan sonra elleri kolları bağlı bir şekilde tahkir edilip işkencelere tabi tutularak hapishanede ölmüş olabileceği tahmin ediliyor. Mesture, dedesinin daha sonraki mukadderatını anlatmaktan sakınmış olabilir. Muhammed-Aka’nın ölümü zoraki bir ölüm de olabilir, zira bu tür ölümler sözünü ettiğimiz çağın sosyo-politik havasına tamamıyla uymaktadır.

Mesture’nin babası olan Abu-l Hasan Beg,kendi eğilimleri ve karekter özellikleriyle,cengaver babasından farklıydı. Anlaşıldığı üzereentellektüel uğraşılar onu askerlik ve savaş uğraşlarından çok daha fazla ilgilendiriyordu. Mesture’nin sözlerine bakılırsa, kendisi özellikle çocuklarının eğitimine büyük önem vermiştir. Bu arada,ilk evladı olan ve kendisi için, hiç şüphesiz, haklı olarak gurur ve en sıcak bir sevgi kaynağı olan kızının eğitimi en fazla önem arzeder.

Mesture şunları yazmaktadır;

“Ben, Yüce Allah’ın lütfu ve adeletli Tanrı’mızın merhametiyle anamdan doğduğum günden beri babamın vesayeti altına girdim. Ben, çocuk eğitimine doğal bir eğilim ve gerçek bir sevgisiyle yanaşan eğitim zirvesinde ve zekanın göklerinde bir yıldız, (yani, babam) sayesinde yetiştim. Özellikle bu bahçede doğup büyüyen ilk çiçek olarak benim eğitimim ve çelik bir irade ile büyüyüp yetişmem sayesinde elim kalem tutma, gözlerim ise yazılanı okuma olanağına kavuştu”.43

Abu-l Hasan Bek, prensin oğlu ve amcazadesi olan Husayn-Kuli Han’ın öğretmeniydi. Bu itibarla, vakayinamenin sayfalarından da anlaşıldığı gibi, Mah Şeref Hanum’un prensin sarayında eğitim gördüğü sonucu çıkarılabilir.44 Emanullah Han oğullarından birinin eğitimini Mesture’nin babasına bırakmakla yetinmemiş,O’nu bir çok defayardımcısıolarak başkentte kendi yerine bazı işlere bakması için de bırakmıştır. 1234/1818-19 yılında prensin büyük oğlu isyan ederek Senandac üzerine yürüdüğü zaman Abu-l Hasan Begşehrin savunulmasını dahi üstlenmişti.45

Abu-l Hasan Beg, babası, kardeşleri ve amcazadelerinin Husref Han Nakam’ın emri üzerine tutuklanması,herhalde,1241/1825-26 yıllarına rastlamaktadır. Zira,Mesture bu olayı,Husayn-Kuli Han’ın İsfandabad hükümdarlığından düşmesine bağlar. O ise Emanullah Han’ın ölümünün bir yıl sonra tahttan indirilmiş, yerine varisi46 Husayn-Kuli-Han’ın üvey kardeşi geçmiştir. İktidardan düşürülen Husayn-Kuli-Han’la vekil Muhammed Zaman-Beg’in oğlu Akbar-begve Rus-İran Harpleri sırasında,Azerbaycan’da Rus ordularına katılan akrabaları anlaşma yolları aramışlardır.

Huseyn-Kuli-Han’ın düşmanları bunu hemen prense haber vermişlerdir. Aileleri ‘para ve büyük servetler gizlemekle’ suçlandığı için Mesture’nin babası ve Huseyn-Kuli-Han’ın amcası olan Abu-l Hasan-Beg’in adını da bu olaylara karıştırmak ve ‘bu vesileyle evlerinde gizli bulunan bütün servetin ellerinden alınması emredilir’.47

Olayların ‘tetkiki’ Abu-l Hasan-Beg’in amcaoğlu ve öğrencisi Huseyn-Kuli-Han’a havale edilir. Bu görevi başarıyla sona erdirdiği taktirde Husref-Han İsfandabad hükümdarlığını tekrar kendisine devredeceğini vaateder. Husref-Han’ın nasıl bir hiddet ve merhametsizlikle kardeşlerinin hakkından geldiğini48 gören Huseyn-Kuli-Han kendisine verilen havaleyi verildiği gibi de yapar. O, amcazadesinin hastalığını vesile ederek Abu-l Hasan-Beg’i yanına davet eder ve prensin perde arkasında gizlenen adamları yanında koskoca bir mizansendüzenler. Mesture’nin,hiç bir şeydenşüphe etmeyen babası,iki saat süren bu sohpet sırasında,para ve servetini nerede gizlediğiniaçıklamış olur ve ertesi günü tutuklanır. Abu-l Hasan-Beg’le kardeşleri ve amcazadeleri çok geçmeden ‘çeşitli bağışlar karşılığında’ hapisten salınır, yirmi yaşına giren güzel Mah Şeref-Hanum49 ise Husref Han’ın karısı olur.

Babasının hapisten serbest bırakıldıktan sonraki hayatına dair Mesture hiç bir şey yazmaz. Ancak, 1262/1845-46 yıllarında Tarihi yazmayı bitirdiği zaman,50 kendisinden aralıksız ‘rahmetli’,diye bahsedildiğine göre,Abu-l Hasan-Bek’in artık sağlar arasında olmadığı sonucu çıkarılabilir.

Velilerinin gayreti sayesinde,Mah Şeref-Hanum çevresindeki diğer kadınların çoğundan farklı bir eğitim görür. Soylu Kürt ailelerinde kadınların milli şarkılar söyleyebilme, raks etme, at sürme, çeşitli elişleriyle uğraşmave okuyup yazmayı öğrenmelerine dikkat edilirdi. Ne kadar yüksek bir mevki alırlarsa alsınlar,Kürt kadınları mükemmel at sürer;’böyle hallerde,erkekleri geride bırakmaktan korkmazlardı’.51 Anlaşılacağı üzere,Abu-l Hasan-Begkızının,özellikle entellektüel yönde gelişmesine büyük dikkat ayırmıştır. Pek tabii, onun bu yöndeki başarısında Mesture’nin ‘doğal ilgisi’ ve ‘kitaplar okuyup öğrenme hevesi’ de yardımcı olmuştur.52

Mesture, çeşitli efsaneleri, ecdadının yaptığı ‘hayırlı işlere’ dair anlatılanları sonsuz bir ilgiyle dinlerdi. Eski şairlerin divanları, müverrihlerin vakayinameleri, ‘Kürdistan’a dair anlatılan bütün gerçekleri kendisinien çok celbeden şeylerarasındaydı. Abu-l Hasan-Bek,kızının bu mütecessiz beynini,sadece kitap okumakla doldurmuyordu. Kadim Kürt Kaleleri, Türk ve İran hükümdarlarının emriyle yıktırılan Ardelan emirlerinin muhteşem surları da onun dikkatını çalan şeylerdi.53

Mah Şeref-Hanum ‘kadim yazarların’ eserlerini okudukça,içinde bir gün,Ardelan Kürdistanı’nın tarihsel kaderini anlatıp yazmak arzusu güçleniyordu; ‘Bu konuları inceleyip öğrendikçe,Kürdistan VilayetiHükümdarlarının durumunun açıklanıp anlatılmış olduğu kanaatına vardım. Bununla birlikte, herşeyin ayrıntılarına varıncaya kadar anlatılmış olmasına rağmen, O yazılanlardan (ancak) pek kısa (bilgiler) kalmış olduğu için (Kürdistan Tarihi) hala işlenmedik bir inci olarak kalmaya devam etmektedir’.54

Fakat,Mesture,ancak Husref Han’ın karısı olduktan sonra,kendisinden önceki tarihçilerin yazdıklarını ‘tamamlama ihtiyacını’ içten gelen bir duyguylasezinlemeye başlar. Zira, yine O’nun sözlerine göre, ancak bundan sonradır kiyeteneklerinin endamında;’soylu bir aile ile akrabalığın süsü parlar, mağrur göğsünde ve dimdik omuzlarında böyle şanlı bir aileye dahil olmanın zerafeti ışıldar’55.

Büyük bir ihtimalle,Mesture 1241/1825-26 yılı sonlarında veya 1242/1826-27 yılı başlarında evlenir. Kadiri ailesi üyelerini mahpustan serbest bırakan Husref Han, Abu-l Hasan-Beg’in büyük kızını kendi haremine alır. Bu evliliğiyle Ardelan’ın meşhur ailelerinden biriyle dostluk ve barışı sağlamlaştırmış olur. Husref Han, babası Emanullah Han’ın tahtına 1240/1824-25 yılında yirmi yaşlarındayken geçer.1235/1819-20 yıllarından beri Kacar prensesi Fath Ali-Şah’ın kızı Cihan Hanum’la evliydi.56 ‘Tarih-i Ardelan’a göre Husref Han’ın Husn Cihan’dan üç oğlu-Rıza-Kuli Han, Emanullah Han (Gulam Şah Han), Han Ahmed Han-ve üç de kızı dünyaya gelir; Hanum-i Hanumha, Adile Sultan ve Ace Hanum.57

Husref ibn Muhammed,Beni Ardelan Vakayinamesi’ne göre ise,Husref Han zamanında yerli Kürt soyluları arka plana itilmiş,prensin sarayında Kacarlıların etkisi artmıştır. Bu tarihçinin sözlerine göre, Kürdistan’da ‘Acemce konuşanyabancılar’ hükmetmeye başlamıştır.58

Mesture ile evlenen Husref Han da,tıpkı ondan yirmi yıl önce babası Emanullah Han’ın Muhammed-Aka’nın kızını haremine almadan önce müstakbel kayınpederini gözden düşürürerek büyük bir para cezasına çarptırarakhareket etti.59 Husref Han’ın bu hareketi kaba ve sıradan bir despotizmle izah edilebilir, fakat bize göre olayların altında çok daha başka ve ince nedenler de yatabilir. Bu hadiselerde Husref Han’ın üvey kardeşi Huseyn Kuli Han’a ayırmış olduğurol insanı tedirgin eder.

Abu-l Hasan Beg’in öğrencisi ve amcaoğlu, Mesture’nin amcazadesi olan Huseyn Kuli Han da edebi yetenekleri olan biriyidi. O, Mesture ile akrandı. Belki de Abu-l Hasan Begçok sevdiği kızını ona vermeyi tasarlıyordu, zira,Kürt ananelerine göre,amca evlatları kızlar ve oğlanlar azami derecede uygun çiftler sayılmaktaydı. Mesture, Tarihi’nde, Huseyn Kuli Han’ın mukadderatına yeteriderecede yer ayırmış olup hayatının son günlerini onun Süleymaniye’deki evinde geçirmiş ve Huseyn Kuli Han’ın ölümünden sonra yaklaşık bir ay bir zaman yaşamıştır. Belkide,gençlik yıllarında birbirlerine karşı hısımlıktan çok daha ileri giden çok daha içten duygular beslemişlerdi. Bunun için de ihtiyatlı Husref Han, Huseyn Kuli Han’ı hocası ve amcasını ele verirken onlarla birlikte Mesture’yi de teslime zorlamıştır. Fakat,böyle bir tahmin ancak bizim kafamızda doğmuş olabilir, çünkü vakayinamelerde bunu doğrulayacak hiç bir somut olay yoktur.

Anlaşıldığına göre,Mesture, çoçukları olmamasına rağmen,evliliğinden memnun, mesut bir hayat yaşamıştır.60 Husref Han’ın ilk karısı, şahın kızı olan Husn Cihan Hanum idi. Mesture, eserin son sayfasına dek ondan şaşmayan bir saygı ile bahsetmekte, aralarındaki mesafeyi korumaya gayret etmektedir. Bununla birlikte anlaşıldığına göre, Prens, Abu-l Hasan Beg’in kızını, hiç kuşkusuz, öteki kadınlara nazaranyeğler, tercih ederdi. Mesture’nin yazdıklarına göre, O, sarayda ‘Enderun Veziri’ görevine getirilmiş, yani evin kadınlara ayrılan bölümün ‘Bakanı’olarak tayin edilmişti,61 Öyleki, ‘Prens’in yatağında olmak, ‘geceli gündüzlü onunla sohpet etmek şerefine’ O nail oluyordu’62. Mesture, Husref Han’ın özel sevgisini kazanmış olsa da,anlaşılacağı üzere,O, haremde bulunan öteki kadınları da gözünden uzak tutmuyordu. Çünkü şaire Mesture’nin şiirlerinde sık sık kıskançlık duyguları da sezilir.

Mesture’nin şiirleri, O’nun en ince duyguları ve yaşantıları dünyasına girebilme fırsatını verir. Mesture’nin şiirleri en ince bir musiki aleti gibi Onun bütün kabaran ve yükselen duygularını terennüm etmektedir. Mesture’nin şiirlerinde aşk konusu en belirginyeri alır. Onun aşk şiirlerinin bize göre en iyi örneklerinden birini teşkil eden bir tanesini buraya aktarıyoruz. Mısraların sonunda tekrar eden ‘Bu akşam’ sözlerine istinaden şiirin başlığını da ‘Bu Akşam’ olarak kabul edebiliriz.63

Sen kalbimdeki köşküne girince bir mum yandı aydınlandı bu akşam,

Ziyafetimin parlak ışığında melekler dolaşıyor bu akşam.

Senin selvi boyun ve hüsnü cemalinle bende uyanan ihtiras

Nergisin ahdi ve uzun zambaklarlayım bu akşam.

Saçlarının her zülfüyle bir gülsen sen bu akşam,

Cümle dünya misk ve günlük kokuyor sanki bu akşam.

Çok şükür Allah’a, senin güneş cemalinin ışıkları ve adeta

Kalbimin kırıkları ıssız bir sokağın kıskançlığını duyuyor bu akşam.

O gelirken para saçtılar ve ben avucuma aldım bir tanesini,

Çünkü O güneşin mekanı benim kalbimdir bu akşam.

Bekleme asla benden sevgi dolu sözler sen,

Aşka bürünen kalemim yazmaz oldu bu akşam.

Ve en garibi seni seven Mesture, kucağında olmasına rağmen,

Neden kalbimin kanı kıskançlık ateşiyle kaynıyor bu akşam.64

Mesture, kocasının çabucak parlayıp sönen karekterinden çok çile ve zahmet çekmiş olabilir. Küçük bir dargınlık O’na sonsuz ızdıraplar çektirir. ‘Bak, Mesture’nin kalbini nasıl kırıyorsun sen!’65 Bu kadının sevgi dolu kalbinin aniden yaralanması ve sonra herşeyi affetmesi insanı hayrete düşürüyor;

Bana ettiğin haksızlıklarla kendimi yitirmiş olsam da

Mesture’nin kalbi senin ruhun ve kalbine kurban olsun.

Sen yaralı kalbimde ışıyan bir güneş oldukça,

Ben bilmeyeceğim asla sabır ve sükünet nedir.

Fakat uğrunda aşkınla ölen bir tek ben değil

Şu ben gibi kurbanların binlerce senin.

Bizim için fakat bir gözyağıdır öyle bil,

Ayaklarını bastığın yerlerin tozu!66

Mesture, iki Rabiyülevvel 1250/9 Temmuz 1834 tarihinde,Prens’in vakitsiz ölümüne kadar,O’nun sevdiği kadınlardan biri olarak kalır. Prens, yaklaşık otuz yaşlarında, karaciğerhastalığındanölmüştür. Bundan dolayı da Nakam (Farsça ‘Bahtsız’, ‘Muradına ermemiş’ demektir)67 diye anılır. Hasta eşinin başucundan ayrılmayan Mesture, O’nun üzerine titremiş, ‘uyku ve rahatını terketmiştir’. Bunun için de,Husref Han’ın ölümü üzere yazdığı çok sayıdaki şiirlerde teselli bulmayan kederini dile getirmiştir;

Bilmem iki gözüm kederden nasıl ağladı,

Oysa gençliği üzerinde ölüm ağlamalıydı!68

İktidarı ele geçiren yeni prens, Husref Han ve Husn Cihan Hanum’un büyük oğlu olanRıza Kuli Han,dahaonbir yaşındaydı. Bunedenle,idarenin dizginlerini,Husn Cihan Hanum tamamen kendi eline alır. Husn Cihan Hanum, Fath Ali Şah’ın kırküçüncü karısından doğma yirmibirinci kızıydı. Senandac Kürdistanı’nda,O yedi yıl boyunca Kürdistan’ı idare etti. Fakat oğlu büyüdükçe ailelerinde dirlik düzen de bozulmaya başladı. Çok geçmeden,Fath Ali Şah da hayata gözlerini yumdu ve 1257/1841 yılında Rıza Kuli Han ‘hükümranlık mekanından Ardelan hükümdarı ve mutlak hakimi ünvanını aldı.69

İktidardan uzaklaştırılan Vali’ye yeni durumuyla bağdaşmayarak asla öteki devlet ricalinin gözünde oğlunu kötüleyip küçük düşürmekten çekinmiyor, çeşitli dolaplar çeviriyor, rüşvetler ve iftiralara başvuruyordu.Nihayet, anasının bu gayretleri sonucu Rıza Kuli Han 1263/1847 yılında hapse düştü. O zaman aslen bir Gürcü olan Husref Han’ı (Husref Han Gurci70) Ardelan hükümdarlığına atandı. Bu Husref Han daha Gilan ve İsfahan valiliği yıllarında büyük gaddarlıklarıyla ün salmıştı.71

1834-1847 yılları arasında geçen olaylar genel çizgileriyle bu minvalüzeri gelişmişlerdir. Ya bu yıllarda Mesture’nin hayatı nasıl geçmiştir. O, kendi tarihinde bu hususta en küçük bir işaret veya çizgi dahi göstermiyor. Mesture, Baban’a gidişine kadarki hayatına dair tek bir söz yazmamıştır. Valiyeden daima ve şaşmaz bir saygıyla bahsetmiş, Onun zeka ve basiretine, iş bitirme becerisine gereken değeri vermiştir. Bu konuda Mesture; ‘Giriştiği bir işin henüz başlangıcında,onun sonunun ne olacağını öngörüyordu’ diye yazmaktadır.72 Mesture, Valiye’nin eylemlerine ancak bir defasında entrika demeyi, yani onları gerçekten layık olduğuadla anmayı kendisine müsaade edebilmiştir. O, Rıza Kuli Han’dan bahsederken de son derece büyük bir nezaketle bahsetmektedir. Hatta bazen soğukkanlılığını yitirip çileden çıkan genç prenstten bahsederken yer yer O’nu haklı göstermektedir. Mesture, ancak bir yerde, kendisini tutamayarak Husref Han tarafından aldatılan Rıza Kuli Han’ın Tahran’da hapsedilmesini anlatıyor ve şöyle haykırıyor;

‘Gerçekten de bu aslan soylu ailesinden asla utanmıyor!’73

Fakat Tarih’in bu sayfalarını daha büyük bir dikkatle okursak yazarın ilk anda sezilmeyen kendi nefsini yenme gayretini sezmiş olacağız. Böyle durumlarda,O’nun Valiye ve Rıza Kuli Han’a yönelttiği manevi dua ve temenilerden çekindiğini göreceğiz. Mesture’nin tarihinde onların ‘meziyet ve faziletleri’ sayılmamıştır. Oysa gelmiş geçmiş bütün Ardelan hükümdarlarının hayatı ve hükümdarlığı anlatılırken bu basmakalıp ve fakat zorunlu liste daima sıralanmaktadır.

Bütün bu hükümdarlar Şah Cemşid gibi kudretli ve cömertliğiyle ün yapmış,Hatim Tay gibi alicenap ve Husref Anuşirvan gibi adaletlidirler. Valiye ve büyük oğlunun fesat ve kargaşalar içinde geçen hükümranlık yıllarına hasredilen sayfalarda hatta adeletsizliklerinden ve haksız merhametsizliklerden dahi bahsedilmektedir.74 Mesture, ne Rıza Kuli Han’a, ne annesine, nede onların giriştikleri çetin iktidar kavgasına karşı asla sempati beslememektedir.

Mesture’nin bu dönemdeki durumunun bir yere kadar anlamımızda,O’nun bir şiiri bize yardımcı olmaktadır. Anlaşılan bu şiir, kocasının ölümünden sonra ve Baban’a gitmesinden önce yazılmıştır.

Ben ki, hikmetler devletinde hükümdar seçilmiş bir kadınım

Mahpuslar kabilesinden çağımızda bir tek eşim yok.

Ferecelerimiz altında başlarımız var taca layık,

Fakat ne fayda madem ki, buruk kader beni küçük düşürmüş!

Ben utanıyorum şimdi Süleyman’ın saltanatından

Çünkü yüzüğümdeki damga bir tek tevazü ülkesine aittir.

Orada onlarca kadın var ve çok şükür ki, Allah’a,

Bugün çağımın gururu olduğumu söylemek düştü bana;

Lakin utanç duyuyorum Cem ve Keykavus tacütahtı adına

Ben ki, herşeyden mahrum köleniz, sürünmekdeyim vilayet kenarlarında.75

Görüldüğü gibi bu şiir de Acem şiiri ve tarihlerine has ve aman bilmeyen felekten ve ‘buruk’ kaderden yakınmalar gibi karekteristik sözlerle doludur. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, Mesture, belli kişiler tarafından horlanmış, küçük düşürülmüş, tahkir edilmiştir. Bu kimseler O’nu ‘vilayet kapılarında’ süründürmüşlerdir. Bunu yapanlar da pek tabii, ki başkaları değil, Valiye ve Mesture’nin üvey oğlu Rıza Kuli Han’dır. Mesture, prensin sarayında yaşamına devam etmiştir. Her ihtimale karşı, şahın emri üzerine, Husref Han Gurci, Rıza Kuli Han’ı yakalatıp Tahran’a gönderdiği ve prensin ağırlıklarıyla çoluk-çocuğu, yani Ardalan vilayetinin soylu kimseleri Merivan’a gönderildiği zaman, Mesture, sayıları binleri bulan bu firariler arasındadır.76 Prense eşlik edenler arasında Mesture’nin amcası ‘Munşi Başı’ Mirza Abdullah da vardır. Bu Mirza Abdullah ‘Tezkere-yi Hadike-yi Emanullah’ı derlemesiyle ‘Tarih-i Ardalan’a ilaveler yazan aynı şahıstır.

Yolları Hewreman’dan, varlığının son yıllarını yaşamakta olan Baban Beyliği’nin başkenti Süleymaniye’ye doğru uzanıyordu. Prens ailesinin bu üyeleri rakipleri olan Babanlar arasında güvenilir bir sığınak ve barınacak bir yuva bulmayı ümit ediyorlardı. ‘Hayattan meyus bir halde’ yürüyor ve öyle çetin yollar aşıyorlardı ki, ‘göklerde uçan kartal olsa kanatları kırılır, semalarda yüzen ay olsa bu cehennem uçurumlarına yuvarlanırdı’.77 Yollarında pek çok ve çeşitli hallerle karşılaştılar. Hewreman sultanı kendilerini misafirperver bir şekilde karşıladı ve Kürt aşiretlerine has adet ve ibadetleri layıkıyla yerine getirdi’. Fakat, Rıza Kuli Han’ın öz kardeşi, Valiye’nin küçük oğlu atik davranmış, kaçan firarileri ele geçirebilmek ve hısımlarıyla hesaplaşabilmek için Hewreman’a kendilerinden önce varmıştı.78

Ağır ve çetin yolculuk sırasında başlarından geçen binbir felaketten sonra firariler Şehrizur köylerinden birine ulaşıp yerleşirler. Mirza Abdullah ile Ardalan soylularının bir temsilcisi Süleymaniye’ye gider. Burada kendilerini Baban Paşası layık oldukları hürmet ve saygıyla karşılar. ‘Bütün firariler Şehrizur köylerine yerleştirilirler. Mesture de amcasıyla birlikte, bu olaylardan çok daha önceleri Ardalan’dan Süleymaniye’ye gelip yerleşen ve hürmet içinde yaşayıp giden amcazadesi Huseyn Kuli Han’ın evine yerleşir.79

Mesture şunları yazmaktadır; “O‘nun yanında mesut bir hayat geçirdik’. Herhalde bu çocuksuz ve bekar kadının prensin sarayında geçirdiği tahkir edici hayattan sonra en nihayet bir gönül rahatlığına kavuştuğu tahmin edilebilir. En sonunda O, bir akrabasının yanında anlayış ve huzur bulur, yorucu seyahetlerden sonra nihayet, çoktandır arzuladığı hayata kavuşur, tarih üzerinde çalışma ve yazma olanağınakavuşur. Fakat bu huzur ve sükut da uzun sürmez. 5 zilhacce 1263/14 Kasım 1847 tarihinde, kısa süren bir hastalıktan sonra, Huseyn Kuli Han ölür ve Mesture’nin tarihi sayfalarında ilk ve son yalnızlık feryadı duyulur; ‘Onun ölümüyle ağlayışlardan bağrım ezildi, gözlerim iki çeşme olup aktılar. Ben, Mesture, sevdiğimle bu ayrılıktan sonra tekrar yalnızım’.80

Birkaç gün sonra Mesture de yatağa düşer. ‘İki üç günden beri, hastalık yüzünden ruhum ve bedenim ateşler içinde’. Bu rahatsızlığı giderek artar ve Mah Şeref Hanum bir daha düzelip ayağa kalkamaz. 1264 yılının Muharrem’î /1847 Aralıkayında, ömrünün kemeri kırkdördüncü, veya şemsi kırkikinci yılında şaire hayata gözlerini yumar.81 ‘Dostlarından ve yurdundan uzaklarda’ Mesture’yi XIX. yüzyılda meşhur Kürt şairlerinin büyük bir kısmının yattığı Girdi Sayvan82 Kabristanı’na gömerler.

Mah Şeref Hanum sadece Ardelan tarihçilerinin eserleri arasında en ilginç tarih kitaplarından birini yazmakla kalmamıştır. Bu tarihi neşreden yayımcı Nasır Azadpur’un edindiği bilgilere göre, Mesture, dinler ve şeriata dair de bir eser kaleme almıştır, fakat Azadpur, bütün çabalarına rağmen, bu eserin elyazmasını bulamamıştır.83 Fakat, Mesture yine de ince bir zevkle, ustalıkla ve gerçekten yetenekli bir şair kaleminden çıktığı belli olan eserler yaratıcısı olarak bilinmektedir. Bu eserleri arasında kasideler, kıtalar, rubailer ve mesneviler vardır.

XIX. yüzyılın ilk yarısında Güney ve Doğu Kürdistan’daki Ardelan ve Baban beyliklerinde edebiyat o zamana kadar görülmedik bir hızla gelişiyor. XIX. yüzyılda basılıp yayınlanmış derlemelerde Ardelan’da yaşayan Mesture’nin çağdaşı bir çok şair adlarıyla karşılaşırız. Bunlar arasında Mirza Murtaza Afşar84 Kürdistani /ölümü 1261/1845-46 yılındadır/85; Esadullah Bek Emir-i Sınne Erdelani (ölümü Hicri 1262 yılındadır)86; Ekber Bek Kurdistani87; Mirze Abdulbaki Şiyad-i Kurdistani (ölümü 1244/1828-29)88; Mesture’nin amcazadesi Huseyn Kuli Han veya Hevi Sınendaci ki, Rıza Kuli Han Hidayet’in sözlerine bakılırsa, ‘şiirlerinde olduğu kadar düzyazı ve söylevlerinde de güçlü idi’.89

Yine bu tarihi dönemde Güney Kürdistan’da dünyaya gelmiş üç büyük Kürt şairi yaşamış ve eser bırakmıştır; Abdurrahman Bek Salim (1805-1869), Mustafa Bek Kurdi (1812-1850) ve Mella Hizra Nali (1800-1856). Çağdaş Kürt Edebiyatı tarihi yazarı Maruf Heznedar bu üçünü Güney Kürtçe lehçesi üzerine veya Baban Beyliği’nin resmi diliyle yaratılan şiirin temel taşlarını atan şairler olarak saymaktadır.90 Anlaşıldığı üzere bunlardan Nali, Mesture ile tanışıyordu.Kendisine hasrettiği büyük bir kasidesinde Mesture’nin yetenek ve cazibesini terennüm ederek kendisine hak ettiği onuru vermektedir.91

Mah Şeref Hanum Kürdistani’nin kaleme aldığı Divan, ‘Hadike-yi Nasıriye’ yazarına göre, yirmi bin kadar beyitten ibarettir.92 Nasır Azadpur’un ‘Tuhfe-yi Nasıriye’ adlı eserinde verdiği bilgiye bakılırsa ki, ‘Tarih-i Ardelan’ kitabının yayımcısı onu ‘Kürdistan tarihi kaynaklarından biri’ diye adlandırmaktadır!-Mesture’nin Divanı’ndaki şiirler onbin93 beyitten fazla değildir. Şaire bu şiirlerinin büyük bir kısmını Kürtçenin Gorani diyalektinde yazmıştır.

V.F.Minorski’nin Beni Ardelan Hanedanlığı’nın saray dili diye adlandırdığı Gorani94 lehçesinde zengin bir edebiyat yaratılmıştır.95HaneyiQubadi (1700-1759) ve Mesture’nin çağdaşı ve Medum veya Mevlevi takma adıyla bilinen Molla Abdurrahman Taycuzi (1806-1882) gibi meşhur Kürt şairleri bu dilde yazmışlardır.96

Yahya Marifet henüz gençlik yıllarında Kürt şairlerinin şiirlerini derlemeye girişmişse de çok geçmeden ‘kaygusuzluk ve gamsızlık yüzünden’ bu yaratıcıların eserlerinin büyük bir kısmının unutulduğunu ve anılarda ağızdan ağıza dolaşan bazı kısa ve küçük parçalar dışında hiç bir şey kalmadığına kanaat getirmiştir.97 Gayretli bir çalışma ve araştırma sonunda Yahya Marifet, ‘fıtri istidat sahibi bu Kürt yazarlarınıneserlerinin’ bir kısmını bulmaya muvaffak olmuştur. Bu bilginin gayretleri sayesinde Mella Abdurrahim Taycuzi’nin farsça ve kürtçe olarak yazdığı mesneviler divanı ve Nali’nin gazeller divanı toplanabilmiştir.98 Bu şairlerin yaratıcılığıyla uğraşan pek çok sayıda vakayiname ve derleme inceleyip öğrenirken Yahya Marifet o zamana kadar pek az kimse tarafından bilinen Mesture’nin de bir çok şiiriyle tanışmış,onların güzelliği ve zerafetine hayran kalmıştır. Bu hayranlığıyla Mesture’nin hayatına dair biyografik veriler toplamaya ve eserlerini derlemeye girişmiştir.

Mesture’nin şiir mirasını ilk olarak keşfetme şerefi Yahya Marifet’e aittir. O; “Gücüm veyeteneklerim dahilinde bu Kürt şairesinin adını yeniden ihya edip canlandırarak (diğer) meşhurlar arasına kattım’ demektedir.99

Mesture’nin kişiliği ve yaratıcılığı Yahya Marifet’in çağdaşları tarafından büyük bir hayranlıkla karşılanmıştır. Bundan yüz yıl kadar önceleri Mesture Divanı baskısına bir sonsöz yazan Abul-Baka Mutamadi Kurdistani’nin sözlerine bakılırsa, kadınlar arasında okur-yazarlığın büyük bir günah sayıldığı o devirlerde Mesture gibi biribir mucize sayılırdı.100

Mesture’nin şiirlerini içeren bu divanı bastırılıp yayınlanması İran Kürdistanı’nda büyük toplumsal yankılar uyandırmıştır. 1927 yılında Ardalan’da açılan ilk kız okuluna Mesture’nin adı verilmiştir. Kürdistan Valisi, bu okulun temellerini atan Meryem Ardalan’a (1893-1967) okulun onun adını taşımasını önermiştir. Yetenekli bir pedagog olan ve kürt kızlarıyla kadınlarının eğitilmesi için pek çok katkıda bulunan Meryem Ardalan bu öneriden vazgeçip okula Mesture Ardalan adını verir. Bunun nedeninide şöyle açıklar; ‘Varsın herkes bilsin ki, yetenekli, olgun ve bilgi sahibi bir kimse, ölümünden yüz yıl sonra da olsa bu yeteneği ve olgunluğu sayesinde ölümsüzlüğe kavuşur’.101

Yirmi yıl sonra Nasır Azadpur tekrar Mah Şeref Hanum’un yaratıcılığına dönüyor. Nasır Azadpur, Mah Şeref Hanum Tarihi’nin yayımcısıdır. Azadpur’a göre bu eser, son derece açık ve anlaşılır bir dille yazılmış olup Asya şartlarında kadınların öğretim ve eğitimlerinin hatta anlamsız görüldüğü bir çağda insanı sihirleyen bir meltem gibi ruha işleyen bir lisanla kaleme alınmıştır. Müslüman toplumlarda, diyor bilgin, Mesture gibi eğitim görmüş böyle bir kadının ortaya çıkması olağanüstü,harika bir şeydir. Bu da esere başlıbaşına bir değer ve önem kazandırmaktadır’.102

Mesture’ye dair yazılar yazan tarihçiler ve edebiyatçılarla çağdaşları ve XIX. yüzyılın ikinci yarısında ve XX. yüzyılda yaşamış olanlar bir konuda hemfikirdirler;

Mesture’nin edebi yeteneğine gereken değer verilirken bu kadının kişiliğini ve yaratıcılığını bir mucize olarak kabul etmektedirler. Mirza Ali Akbar Han Sadık al-Mulk’ün sözlerine göre;Mesture ‘dünya tarih yazarlarının onun adını eserlerinin sayfalarına kaydetme şerefini haketmiş bir kadındır’.103

Mah Şeref Hanum bu kendi fevkaledeliğinin farkına vardığı için olacak ki, eserlerine yeteri kadar yüksek değer biçmektedir. Yukarıda çevirisini sayfalarımıza aldığımız gazelde104 O, kendisini çağının biricik kadını saymakta ve; ‘Mahpuslar kabilesinden çağımızda bir tek eşim yok’ demektedir.105

Mah Şeref Hanum Tarihi’nde de İranlı müverrihlere has o kendi kendini yerme stilinden uzak kalmıştır. Bu kadında doğuştan gelen bir haysiyet duygusu var ki, bu duygu, başından geçen bütün çile ve meşakkatlere rağmen O’nu terketmemiştir.

Mah Şeref Hanum Kurdistani’nin adı hakkıyla Kürt halkının kültür tarihini şanlı şairler ve meşhur müverrihler arasında anılmaktadır. Ve eğer onun yaratıcılığı ‘faniliğin kurbanı olup unutulmamışsa’ bunda Yahya Marifet Esadullah Han Kurdistani, Abul-Baka Mutamadi Kurdistani ve Nasır Azadpur gibi Kürt bilginleri ve aydınlıkçılarının hizmeti büyük olmuştur.

Mah Şeref Hanım Kurdistani’nin “Erdelan Hanedanlığı Tarihi kitabından alınmıştır.

Türkçeye çeviren. Yaşar Abdülselamoğlu

Bitlisname.com kaynak gösterilmeden yayımlanamaz.