‘Bitlis Kalesi’nin Osmanlı ile ne alakası ola. Bu kale Osmanlı kalesi olsa içinde Osmanlı kulu olurdu. Biz Osmanoğlu’nun kulu değil, Bitlis hükümdarı Abdal Han’ın kullarıyız ve kalenin anahtarını da Paşa’ya teslim etmeyiz’ diye Paşa’nın elçilerine cevap veren Rojkili Bitlisliler, elçilerden bir kaçını da kaleden aşağı atmak istediler.’

27 Temmuz 1655 Bitlis şehrine saldırı ve Abdal Han

‘Rahva Ovası’nda 12 bin seçkin askeri, onbinlerce takviye birlikleri ve ona desteğe gelen bazı Kürt Beyleri’nin silahlı adamlarıyla bekleyen Melek Ahmed Paşa, ‘uğurlu saat geldi. Bismillah. Hariciler üzerine gaza niyetine’ diyerek ‘ atlanınız İslam ordusu ve Fetih Suresi’ni okumaya başlayın. Bilmeyenler Iza cae suresini veya Ihlas-ı serif veya Fatiha-I seb’u’l-mesaniyi okusunlar’ deyince 450 adet içoğlanları bir ağızdan Feth-I şerife başladı. Paşa’nın ordusunun önünde 40 adet koyun ‘Allahu Ekber’ diyerek kesildikten sonra Paşa ‘bilin agah olun gaziler! Bugün Kerbela cengidir. Önümüzdeki hasımlarımız Yezidi, Çekvani, ve Haliti Kürtleridir. Özür ve bahane bertaraftır, ki bugün sultan cengidir, Osmanoğlu kavgasıdır’.

Baran Zeydanlıoğlu

Bu cümleler ile anlatıyor Evliya Çelebi Bitlis şehrine Osmanlı’nın Van valisi tarafından yapılan saldırı hazırlığını. Binlerce yıllık kalenin büyük kısmının toplar ile tahrib edildiği, Abdal Han’ın o dillere destan kütüphanesinin ve zenginliklerinin yağmalandığını, hazinelerinin talan edildiğini, Bitlis şehrininin büyük bir yakma, yıkma, talan, katliam ve felaket yaşadığı o günleri anlatıyor Seyahatname’sinde Çelebi.

Bitlis hükümdarı Kürd Şerefxanê Bedlîsî’nintorunu olan Abdal Han’ın şanının ve gücünün her geçen gün artıyor olması, bazı diğer Kürd Beyleri’nin de kıskançlığına neden olduğu gibi, Melek Ahmed Paşa’nın da korkmasına ve kıskanmasına neden oluyordu. Çünkü Abdal Han da, dedeleri ve ataları gibi sahip olduğu öz askeri, ekonomik ve siyasi gücü ile yüzlerce yıldır hep kendi topraklarında kendi kendisini bir Kürd olarak ayrı bir devlet gibi yönetmişti. Her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu’na belirli bir tarih sonrası kısmen bağlanmış olsa da, yine de bağımsız bir şekilde yönetiliyor, vergi ve askeri (savaş da destek) konularında Osmanlı ile iritibatı oluyordu.

Hem Abdal Han’a rakip olan hemde onu çekemeyen çevre beyleri, her fırsatta Van valisi Melek Ahmed’e Abdal Han’ı kötüleme, karalama haberleri ulaştırarak bir şekilde onu tasfiye etmeyi deniyorlardı. Melek Ahmed Paşa ise Abdal Han’ın hem gücünü bildiği hemde geçerli bir nedeni olmadığından Bitlis hükümdarı ile iyi geçinmeye çalışıyordu. Her ne kadar Malazgirt beyi ile Abdal Han’ın biribirleriyle husumetleri ve karşılıklı şikayetleri olsa da, Melek Ahmed Paşa’nın bir İstanbul ziyareti sırasında, sultan 4. Murad’ın Abdal Han için söylediği bir cümle ile, artık Melek Ahmed Paşa da saldırı fırsatını yakalamıştı. Üstelik sultan Murad’ın kızı İsmihan Kaya ile evli olup onun damadıydı da Melek Ahmed Paşa.

‘ – Evliya’m, Bitlis’e yaptığım bu ceng ü cidalin aslını bilir misindir?’ hakir:

–       ‘Hayır sultanım, bilmem’ dedim.

–       ‘O zaman ki 1048 (1638 – 39) tarihinde Sultan Murad Han efendim Bağdad’ı fethedip fetihten sonra dönüşte Bitlis hanı Abdal ‘gazan mübarek ola’ demeğe gelmediğindenMurad Han üzülüp, bana ‘Ahmed Allah emaneti olsun, Bitlis hanından benim intikamımı al’ demiş idi’ şeklinde aktarıyor Evliya Çelebi ve ‘O Murad Han’ın nefesi tesiriyle bu ceng olmuştur’diye de ekliyor.

Abdal Han, Bitlis’e saldırılacağından emindir, nitekim kendilerine karşı bir fetva çıkartıldıklarından haberdardır. Buna karşı muazzam savunma taktikleri ve önlemleri organize ederler. Ancak Melek Ahmed Paşa’nın topladığı Osmanlı orduları ve bunlara destek olan onlarca Han’ı çekemeyen diğer Kürd beylerinin de silahları karşısında, ne kadar direnebileceklerini kestiremez. Bir şekilde Melek Ahmed Paşa’yı öldürüp en azından bu şekilde onu durdurabiliriz diyerek, özel bir birlikle başarısız bir suikast dahi gerçekleştirirler. Bitlis’in hemen dışında gerçeleşen bu suikasta Çelebi şahit olur ve engeller:

‘Bir al küheylan atlı elinde kantar sırığı ile çiğini kalkanıyla otağın sokakları iplerini kılıç ile parçalayıp üzerimize at sürüp,

–       ‘hani paşa yiti Melek Ahmed Paşa’ dedi. Gördük ki zebella gibi bir Kürt adamı. Hemen hakir:

–       ‘neylersin paşayı?’ dedim.

–       Şu mızrağı paşanın karnına sokacağım’ Kürt lisanı ile ‘Ez keranji niymay gay paşa yite’ diye bir de küfür salladı Paşa’ya. Miftah gulamın ‘gelin bu Kürdü öldürüp atını alalım’ dedi. Hakir:

–       ‘Bre nistersiniz?’ diye bunları men ettim.

–       ‘ey ulu işte paşa’ diye Yusuf Kethüda’nın çadırını gösterdim. O esnada paşanın adamları çıktılar ve:

–       ‘bu otak sokakların kılıç ile bu Kürt mü kesti’ diye  saldırıp herifi kovaladılar. Ancak Kürt benim gösterdiğim Yusuf Kethüda’yı paşa sanıp Kethüda’ya öyle bir mızrak aşk etti ki, Kethüda yerinden fırlayıp ‘bre urun şu gidiyi’ diye can havliyle bağırdı. Yüz kadar Paşa’nın adamları Kürde öldürücü darbe vurdular. Kürt adamlarla köpek gibi ceng ede ede Paşa’nın otağı yanına geldiğinde, orada da onun yoldaşları olan 20 seçkin Yezidi Kürdü onu kurtarmak için cenge girdiler. Öyle bir ceng olmuştur ki, 20 adam yüzlerce adamı yaralayıp 7 adamı da toprağa salıp şehit ettiler. Bu 20 cesur Kürt denize düşmüş gibi asker deryası içine düşmüşlerdi. Bütün bu Kürt yiğitlerini parça parça ettiler, mallarını ve atlarını Müslüman gaziler yağmalayıp, kellelerini otağ önüne döküp cesetlerini Hüsrev Paşa Hanı yanına gömdüler. Tanrı alimdir ki bu kadar seyahatte onlar gibi cengaver yiğitler ve cesur ser (baş) verici kimseler görmedim’.

27 Temmuz 1655 günü, Melek Ahmed Paşa’nın fermanı ile tüm ordu ve ona destek veren Beyler, Tatvan Bitlis arasındaki Rahva Ovası’nda toplanarak, Bitlis hükümdarı Abdal Han’a karşı taarruza geçerler. Mehter marşları, davullar ve ziller eşliğinde, atlı yaya, okçular ve toplar eşliğinde, onbinlerce silahlı bir güç Bitlis’in üzerine yürür. ‘Bayraklar ve sancaklar ile Rahova Sahrası Lalezar olmuştu. 38 ayrı yerde davul ve küdüm sesleri ta Irak’a çıkıyordu. Paşa İslam ordusuna tembih ve çağrıda bulununca, atların üzerindeki askerler tarafından bir Kur’an.ı Azim sesi koptu ki, felekte melekler, aleyke avnullah dediler’ diye yazıyor Çelebi ve devam ediyor:

‘Paşa’ya destek veren Malazgird beyi önce Abdal Han’ın veziri olan Çaker Ağa’nın olduğu Dehdivan Dağı’na yönelip hazır durdu .Han muazzam metrisler (siper) ve hazırlıklar yapmış idi. Aveh Deresi’nden Erciş askerleri girdiler, Taklaban Deresi’nden Adilcevaz askerleri koyuldular ve Kasap Çeşmesi Boğazı’ndan bütün Van askerleri aç kurt koyuna girer gibi girdiler. Katah Deresi’nden Muş beyi ve Tekman beyi giriştiler. Aveh Deresi’nin Kuzuçan beyi ve Pasin beyleri metrislere döküldüler. Kısacası bütün İslam askerleri o sağlam metrislerden içeri Allah Allah diyerek girdiler ve Han askerlerine öyle kılıçlar vurdular ki Merih-i felek bu kasaplığı kıskandı. Kanları kayalar üzerinden sel olup aktı. Ama insaf hakkı budur ki bozmak bozulmak Allah elindedir. Gerçekten de Han askerleri olan Rojkilerde de çok yiğit, cesur, şahbaz, dilaver ve hünerli erler var imiş. Bu Han’ın Rojki askerleri ile beraber Haliti, Çekvani, Mudiki, Ezidi ve Kanahiler kayalarda arka arkaya verip Mazenderani gibi dalyan tüfenglerini ata ata cenge devam edip, İslam ordusuna öyle kurşunlar vurdular ki, insan cesetleri hasır gibi düştü ’.

Bu şekilde direnen Bitlislilerin bir kısmı, Bitlis Kalesi dibindeki bir sipere çekilerek, kaledeki 7 adet topların yardımı ile çarpışmaya devam ederler, ta ki onlar da çaresiz kalıp kaleye sığınana kadar.  Çevredeki diğer Kürd beylerinin Paşa’ya takviye güç göndermesiyle, Osmanlı güçleri kaleye yönelir. Toplarla kale dövülmeye başlar. İki gün boyunca kaledeki Bitlisliler direnirler. Aynı zaman içerisinde de Paşa’ya bağlı bazı askerler ve aşiretler Bitlis’i yağmalamakla meşgullerdir. Bu durumu Paşa’ya ulaştıran Bitlis’in ileri gelenleri Paşa’ya ulaştırarak yardım isterler ve Paşa’da hemen ‘Padişah başıyçün ve şanı yüce Allah hakkiyçün, eğer şuanda Bitlis şehri içinde yağma, alan ve talanda adam bulup bir dahi feryatçılar gelip şikayet ederlerse, size ebedi sürgün etmekle yetinmeyip başlarınızı keserim. Tiz aldıklarınızı geri verin ki ben de ardınızca şehre giderim siz bilirsiniz’ diye haber salar. Ayrıca uyarı öncesi yağmalayıp dağlara kaçan askerler için de ferman çıkartılır ve bu tüm Kürd beylerine de haber verilir.

Paşa’nın Kalenin kuşatılıp ele geçirileceğini bir ferman ile duyurması üzerine, kale içinde bulunanlar burçlara ellerinde meşaleler ile çıkıp ‘Allah yektir yek’ diyerek sabaha kadar beklerler. Ancak ertesi gün başlayan ve kulakları sağır eden balyemez topları sonucu ve kalenin etrafına yığılan binlerce asker dolayısı ile, kaledeki 700’den fazla insan teslim olurlar.

Abdal Han en yakın yüzlerce askeri ile birlikte Mutki Dağları’na sığınmış olduğundan Bitlis’te değildir. Yalnız eşlerinden biri ve çocukları Bitlis’te kalmışlardır. Bir kaç gün boyunca Rojkilerin ve Bitlis’in önde gelenleri ile görüşen Melek Ahmed Paşa, onların da onayıyla Abdal Han’ın Zal Paşa’nın kızından olan oğlu Ziyaeddin Bey’i 31 Temmuz 1655 tarihinde Bitlis’e yeni hükümdar olarak atar.

Bitlis kadısı müftüsü ve diğer öndegelenleri ile Han’ın bağındaki ve kaledeki tüm zenginlikleri katırlara yüklenir. 150 katıra yüklenen Abdal Han’ın dillere destan 4000 civarı kitapları, mücevherleri, kürkleri, okları, tüfekleri ve o tüm eşsiz hazineleri Rahva Ovasına mezat olarak yığılır. Ziyaeddin Bey’in özel ricası üzerine onun yazdığı ve onun için değerli olan bazı kitaplar ve sandıklar kendisine iade edilir. Ancak onun dışındaki tüm hazine açık artırma ile adeta talan edilir. Ganimet olarak savaşta Paşa’ya yardım edenlere dağıtılır. Ahmed Melek Paşa’nın kendisi de bazı mücevherleri eşi için alır ve beraberinde Van’a götürür.

Evliya Çelebi, Abdal Han’ın kaledeki 360 odalı sarayını ve sarayındaki o şatafatı, zenginliği ve hazinesinin detaylarını hayranlık içinde sayfalarca anlatır Seyahatname’sinde. Bitlis hanının Rahva Ovası’na yığılan hazinelerini 4000 silahlı askerin korumak zorunda olduğunu da ayrıca belirtmiştir.

Abdal Han’ı ise, tüm arama ve takibe rağmen Melek Ahmed Paşa’nın adamları bulamazlar. Ancak Abdal Han hayattadır ve Bitlis’e tekrardan dönmek için plan yapmaktadır.

Baran Zeydanlıoğlu – 27 Temmuz 2018

Kaynak: Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 4. Kitap 1. Cilt, YKY