Köleliğin çok eski çağlardan beri var olduğu ve hemen hemen tüm kıtalarda 1800’lerin ortalarına kadar da yer aldığı bilinen bir gerçektir. Köleliğin, insanoğlunun savaşlarda esir ve ganimet olarak aldığı bireyleri öldürmek yerine kullanmaya ve çalıştırmaya başlaması ile ortaya çıktığı belirtilmekte.

Baran Zeydanlıoğlu

Romalılarda ve Bizanslılarda kölelik olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu’nda da kölelik bulunmaktaydı.  1300’lerde Orhan Gazi dönemi ile birlikte köleliğin Osmanlılarda başladığı kaynaklarda geçmektedir. Sultanların özellikle Edirne ve İstanbul’daki mekanlarında hem erkek hem de kadın olmak üzere köle ve cariyeleri, diğer hizmetçi ve uşaklar gibi mevcuttu. İlk dönemlerde askeri amaçlı kölelerin çoğunluğu ağır bassa da, zamanla bu durum ev içi köleliğine, cinsel kullanıma ve kadın ağırlıklı köleliğe dönüşmüştür.  Bunların yanında tarımda kullanılan kölelerin de var olduğu gibi, Haremlerde bulundurulan hadım edilmiş erkek köleler de vardı. Bu yüzden Osmanlı’da kölelere talep aslında yöneticiler ve zenginler arasında daha yüksek düzeyde idi. Sultan ve padişahların imparatorluğun ilk dönemleriden beri cariyelerle evlilik yaptıkları ve hemen hemen hepsinin annelerinin ve eşlerinin de cariyelerden olduğu bilinmektedir. Bunun yanında Osmanlı’nın egemenliğinde olan tüm kıta ve topraklarda, özellikle de tehlikeli, ağır ve riskli konum ve şartlarda, köle kullanıldığı bilinen tarihsel bir realitedir. Köleler genellikle uzak ve gayrimüslüm diyarlardan kaçırılıp satılarak ve el değiştirerek İstanbul’a getirilirlerdi.

Hem dinsel hem de sosyolojik olarak bir Müslüman’ın köle olması kabul edilmediği için, köleler ’gayrimüslim’ toplumlardan ve özellikle de Orta Avrupa, Trakya, Kafkasya ve Afrika coğrafyasından temin ediliyordu. Trakya’dan getirilenler çoğunlukla devşirme sistemine tabi tutuluyor, imparatorluk hiyererşisinde kullanılıyorlardı. Köle kadınlar, hafif ev işleri ve istifraş yani köle sahibinin “cinsel kullanımı” amacıyla “cariyeler” ve “odalıklar” olarak; ağır ve mahrem olmayan işlere bakan yaşlı köle kadınlar, “halayık” ve “molada” olarak ayrılıyordu. Aynı şekilde erkek köleleri de cinsel kullanım amacıyla temin edenlerin de olduğu bir çok değişik kaynakta geçer.

Kadın kölelerinin çoğunluğu İstanbul’a Kafkasya’dan getirilirken, Kafkasya’daki egemenler de erkek kölelerinin temini için İstanbul köle pazarlarını tercih ederlerdi. Özellikle Sudan ve Habeşistan’dan getirilen erkek köleler Kafkas toplumlarının ilgli odağıydı ki, fiziksel özelliklerinden dolayı asker ve muhafız olarak satın alıyorlardı.

Köleler azad edilmedikleri sürece bir mal gibi satılabilinir ve de başkalarına da hediye edilebilinirdi. Köleler ancak üç şekilde azad olabiliyorlardı: Birincisi, efendisi köleye “ben öldükten sonra hürsün” derse; ikincisi, efendisi köleye daha sağlığındayken “bundan sonra hürsün” derse; üçüncüsü, kölenin efendisiyle anlaşması neticesinde bir bedel ödemesi sonucunda hürriyetine kavuşabiliyordu. Bunların dışında efendisi cariyesiyle evlenerek veya onu başka hür birisiyle evlendirerek hürriyetine kavuşmasını sağlayabiliyordu.

Köle ticaretini Danimarka’nın 1792’de ve ardından İngiltere’nin 1808’de yasaklaması ile birlikte, Osmanlı da köle ticaretini 1847 tarihinde yasaklamıştır. Teşhir ve alım satımlar o tarihe kadar İstanbul’un Kapalı Çarşı civarındaki köle pazarlarında gerçekleşmiştir. Bitlis Kürd Beyliği de Osmanlı’nın 1849 tarihi itibari ile Bitlis’e tam hakimiyeti sonucu son bulmuştur ve 1847’de yayımlanan ’Köleliliğin Yasaklanması’ fermanı Bitlis’te de geçerli kılınmıştır.

1900’lerin başlarında ressam Frank Teller tarafından yapılmış  ve ‘Kafkaslar’daki Kürdler tarafından gerçekleştirilen bir kız kaçırma’

Kürd Beylikleri’nde kölelik ile ilgili elimizde detaylı kaynaklar bulunmasa da, bazı mıntıkalardan geçmiş doğulu ve batılı seyyah ve misyonerler bu husustan bahsederler. Köle ticaretinden, satıldıkları pazarlardan ve ayrıca köle ve cariyelerin beylerin konaklarında, han ve hamamlarında bulunduklarına dikkat çekmişlerdir.

Özellikle Rawadî ve Şaddadî Kürd Hanedanlıkları’nın (10. yüzyıl devletleri) Kafkaslar’daki hakimiyetleri döneminde yaygınlaşmaya başlayan ve diğer (güneydeki) Kürd beyliklerinin hakimiyetindeki bölgelere de yayılan, Gürcü, Abaza ve Çerkeslerin köle olarak alım satımları, ta 1800’lerin başlarına kadar devam etmiştir. İster bir savaş veya istila sonrası, ister planlı ve organizeli gerçekleşen bir yağma veya saldırı sonucu ele geçen Gürcü – Çerkes – Abaza köleler (erkek, kadın, çocuk) kervanlar ile aralarında Bitlis’in de olduğu bir çok şehre getirilip satılırlardı. Bir çok seyyah ve ressamın, Kürd ve Gürcü haydutlar tarafından Kafkaslar’da kaçırılan Çerkes ve Gürcü kadınlarına dair gravür ve tabloları bulunmaktadır.

1827 tarihli gravür: ‘Kürdistanlı haydutlar Çerkes kadınların kaçırılmasında Gürcülere yardım ederken’

1597 yılında tamamladığı ünlü eseri Şerefname ile bilinen Bitlis’in ünlü Kürd hanı Şerexan Bedlîsî’nin de, aşiretce uzun süre sürgünde bulundukları Nahcivan bölgesinden memleketleri Bitlis’e döndüklerinde, yanlarında cariyeler, muhafızları ve kölelerinin de olduğu aktarılır.

1650’lerde Bitlis’i ziyaret ederek, öve öve bitiremediği Kürd Abdal Hanı’ın misafiri olan Evliya Çelebi de, hanın/Bitlis’in köle ve cariyelerine değinir. Han’ın haremindeki cariyelerden ve onların muhafızları olan 50’ye yakın hadım ağasından bahseder:

’Kölelerinin isimlerinin anlatılması

Bitlis’in köleleri genellikle Gürcü’dür. Zira kuzey tarafında Gürcistan altı konaktır. Evvela Siyavuş, Rustem, Kazım, Çaker, Handan, Kaynan, Olonapardı, Selman, Devlet, Zülyezen, Hanverdi, Sührab, Şehsüvar, Lele ve Kozak’.

Evliya ayrıca Bitlis’in cariyelerine de ’cariyelerinin isimlerinin anlatılması’ başlığı altında yer verir:

’Acep hikmettir ki cariyeleri bile pazara çıkmaz ama isimleri bellidir: Vildan, Tabende, Ruka, Mehru, Eğlence, Çeşm_i Siyah, Gevher, Şemmase, Dilaram, Süreyya, Güllü, Kevkeban, Nurbanu, Bağ-ı Cinan. Diğerleri malumum değil. Han’ın İrem Bağı’ndaki hamamının camekanı bütün pencereleri bahçeye bakar. Bu camekanda bütün hizmetçileri güneş parçası Çerkez, Abaza ve Gürcü kölelerdir ki, her birinin kemerlerinde ve giysilerinde biner kuruşluk kıymetli mücevher kuşak, hançer ve bıçaklar vardır. Bu hoş ve güzel hizmetçiler yıkananlara ibrişim peştamallar ve sadefkari nalınlar verip hürmet ederler’.

1660’larda Bitlis’ten geçen Fransız tüccar Tavernier, Bitlis’in Kürd Beyi’ni ziyaretinde Osmanlı’nın Halep paşasına ait Fransız bir kölenin ona sığınmış olduğundan bahseder. Tavernier kitabında, Bitlis Beyi’nin kendisine sığınan birini Sultan’ın kölesi de olsa, kimseye iade veya teslim edemeyeceğini söylediğini yazar.

Kafkaslar’dan kaçırılan kölelerin Bitlis’teki köle pazarına getirildiği ve teşhir edilerek, alım ve satımlarının bu pazarda gerçekleştirildiğini 1800’lerin başlarında Bitlis’e uğrayan İtalyan bir rahip de yazmıştır.

1802 yılında Vatikan tarafından Musul’a gönderilen İtalyan rahip Campanile, onüç yıllık görevi sırasında gezip gördüğü yerleşim yerleri arasında Bitlis Kürd Beyliği’ni de kaleme almıştır. 1818 yılında Napoli’de basılan kitabın Bitlis bölümündeki köle pazarına dair anlatım ise şöyledir:

’Bitlis çok güzel ve bir o kadar da güçlü bir şehir. Hemen hemen Şark’taki tüm milletlerle ticaret yapmakta. Ticaretin ana dalı köle pazarlamasıdır ki, Gürcistan’dan kaçırılan çocuk ve genç kızlar buraya getirilirler. Bir handa teşhir ve satış için toplanan hem erkek hem de kadın köleleri satın almak isteyenler, onları çıplak halleriyle inceleme hakkına sahipler. Alıcılar Türkler ve Hristiyanlardan ibaret. Hristiyanlar çoğunlukta olup hepsi Ermenilerden oluşmakta’.

Not: Eskilerin kullandığı ve Kürdçede ‘Bitlis’in pazarlarındaki Gürcü güzeller gibi güzel bir kadın’ anlamına gelen ‘mîna jinan Gûrcîyan li bajarê/bazarê Bedlîsê’ tabiri/benzetmesi varmış. Bu benzetmeyi genellikle başka şehirlerdeki Kürdler kullanırmış.

Baran Zeydanlıoğlu – 13 Eylül 2019

Kaynaklar

Osmanlı İmparatorluğu’nda Kölelik ve Kadınlar (1700-1840)

Yazar: Madeline C. Zilfi, Çeviren: Ebru Kılıç, 2018 (Süleyman Arıoğlu makalesi, Biamag sitesi)

“Osmanlı Devleti’nde Köleleştirme Ve Azat Etme Yöntemleri, Hüseyin Bayarslan, 2017

Şerefname, Şerefxanê Bedlîsî , Bitlis, 1597

Seyahatname, Evliya Çelebi, YKY, IV. Kitap, I. Cilt, 2012

‘Storia della regione del Kurdistan e delle sette di religione ivi esistenti ’, P.M. Giuseppe Campanile, Napoli, 1818.

Wikitarih