Binlerce yıllık tarihi bir yerleşim yeri olan kadim şehir Bitlis’in nüfusuna ve orada yaşamış kavimlere dair pek çok anlatım vardır. Bunların çoğu genellikle Cumhuriyet (1920) sonrası yazılmış, söylenmiş ve dayatılmışlar çerçevesinde yorumlanıp şekillendiğinden, gerçek anlamda hangi kökenler, inançlar ve bunların demografik yapısına dair doğru verilere hakim olan kişi sayısı çok azdır.

Bu minvalde yapılmış akademik çalışma ve yazılar da az sayıda olup, dönemin siyasi atmosferi ve sahip olunan sınırlı imkanlar nedeniyle, kısmen bilerek kısmen bilmeyerek birebir tanımlamaları kullanılamamışdır. Haliyle de objektif bir kaynak aktarımı, paylaşımı ve tartışılması mümkün olmamıştır. Paylaşılan, yazılan ve dillendirilen söylemler de hep klasik tek milletçilik ve meshepcilik odaklı olarak, ya ’Müslümanlar ve Gayrimüslimler’ olarak aktarılmış, ya da ’Bitlisliler’ veya sadece ’Türkler’ diye yazılıp anlatılmıştır. Mesela Osmanlıca veya diğer yabancı kaynaklardan çevirilerde tahrifat yapılmış ve Bitlis’i yüzyıllarca yönetmiş Kürd Beyleri ve Hanları için ’mahalli beyler’ ibaresi kullanılmıştır.

Bunun dışında bazı ailelerin dillendirdikleri ’Horasan’dan, Buhara’dan gelmişlz’ anlatımı vardır ki, bu konuda da yazılı olarak herhangi tarihsel bir kaynak olmadığı gibi, bu tür söylemler özellikle Şark Islahat Planı Kararları (1925) ve uygulamaları (1930) sonrası dayatmadan ortaya çıkmıştır.

Peki kimdi bu “Bitlisliler”?

Dilleri, inançları, şehirdeki hane sayıları, ibadet yerleri ve kişi sayıları neydi? İdari hakimiyet, çoğunluk ve azınlık kimlerdeydi?

Baran Zeydanlıoğlu

Osmanlı kayıtları ve arşivlerinin tamamıyla transkribe edilip günümüz Türkçesine çevrilmemiş olmaları, çevrilmiş olanların da sansüre uğradığından, ayrıca Cumhuriyet sonrası belirli bir ideoloji ve söylem çerçevesinde yazılmış resmi tarihin hegemonyası da, ne yazık ki bizleri otomatikman 1500’lerden sonra Bitlis ve civarından geçen yerli ve yabancı, doğulu ve batılı seyyah ve yazarların anlatımlarını dikkate almaya yönlendirmektedir. Zira 1930’lardan sonra yazılmış ve dillendirilmiş ’Bitlis Tarihi’nde şehrin iki ana toplumu olan Ermeniler ve Kürdlere dair hemen hemen hiç bir şey zikr edilmemiş ya da etnisiteye vurgu yapan yerler Türkçeye çevrilirken tahrifata maruz bırakılarak ’Bitlisliler’ tanımlaması kullanılmıştır.

Osmanlı’da, gelir takibi ve vergi tespiti amacıyla ‘tahrir’ denen sayımlar çerçevesinde kayıtlar tutulurdu. Bu kayıtlar aracılığıyla şehir ve mıntıkaların nüfusları ve genel bilgilerine kısmen de olsa ulaşılabilinmesi büyük bir şanstır. Bitlisli Kürd alim, yazar ve diplomat olan Mevlana İdris-i Bitlisi aracılığı ile Kürd – Osmanlı ittifakı Çaldıran Savaşı (1514) zaferi ile gerçekleşir. Bu ittifak sonrası aralarında Bitlis Kürd Beyliği de olmak üzere tüm beylikler savaş ve vergi hususlarında Osmanlı’ya destek anlaşması ile uzlaşır ancak bağımsızlıklarına da devam ederler (1530’lar). Hatta Kanuni döneminde Bitlis’ten ’Kürd Hükümeti’ olarak bahsedilir ve o yüzden vergilendirme kayıtlarında yer almaz. Daha sonra Ulama Paşa’nın Bitlis’i ele geçirmesi (1534) ile Bitlis Osmanlı’ya geçer ve vergi siztemine de sancak olarak alınır. Bu vergi kayıtlarındaki mükellefler aracılığıyla da şehirlerdeki takribi nüfus sayıları tahmin edilebilmektedir.(1)

1880 tarihli Bitlis Vilayeti Haritası, V. Cuinet

1540 tarihli ilk tahrir kayıtlarında Bitlis şehrinde 26 mahalle bulunmaktadır. Bunlardan 10 tanesi Müslüman, 16 tanesi ise Ermeni mahallesi olarak geçmektedir.Bitlis şehir merkezinin toplam nüfusu 7 030 kişi ve bu nüfusun 1 410’u Müslüman, 5 620’si ise Hristiyan olarak kaydedilmiştir.(2)

1555 tarihli Bitlis Mufassal Tahrir Defteri no 413 ise Bitlis’in vergi kayıtları konusunda Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde bulunan en eski kayıttır.(3)

Mesela 1555 – 56 tarihli içine Muş ve Ahlat’ı da alan, Bitlis Sancağı Tahrir Defteri’nde 375 köyün bulunduğu belirtilir.Bu köylerin 179’unda Müslümanlar, 183’ünde Hristiyanlar, 13’ünde de Müslüman – Hristiyan birlikte yaşadığı yazılmıştır. Orijinal Osmanlıca kayıtlardaki ibarenin etnisiteye vurgu yapıp yapmadığını bilemiyor, sadece Türkçeye tercüme edenlerin aktarımını baz alabiliyoruz.

Şimdi 1500’lerden başlayarak, Bitlis’ten geçmiş, şehirde geçici veya sürekli de olsa ikamet etmiş değişik milliyet, köken ve ünvanlara sahip bazı yerli ve yabancı şahsiyetlerin şehrin nüfusu ve sakinlerine dair yazdıklarına bir bakarak, günümüz Bitlis’ine bir yolculuk yapalım.

1510’larda Bitlis’ten geçen İtalyan bir tüccar şöyle der: ’bu şehrin ahalisinin tümü inatçı ve zor bir millet olan Kürdler’den ibaret. Yalnız şehirde büyük oranda Hristiyan Ermeniler de yaşamakta’.(4)

1597’de tamamladığı Şerefname ile dünyaca ünlü olan dönemin Bitlis hükümdarı Kürd Şerefxanê Bedlis-i’nin eserinde ise bu bilgiler yer alır: ’534 (1140) senesinde Selçuklu Atabeyleri’ne bağlı ordular Kürdistan ve Diyarbekir taraflarına doğru harekete geçip buraların ünlü kale ve şehirlerinden Bedlis, Cezire, Aşut, Akra ve diğerlerini istila ettiler. Bu Selçuklu Atabeyleri’nin Kürdistan’daki, özellikle de Bitlis Kalesi ve şehri üzerindeki egemenlikleri kırk yıldan fazla sürdü. Ta ki Mısırlı Kürd Eyyubiler tarafından 576’da (1180) yenilgiye uğrayana kadar. Bu dönemden Bitlis vilayetinde ’Seraciyan’ adlı bir topluluk kalmıştır ki, bu Selcuklular’ın kalıntılarından başka bir şey değildir. ’Seraciyan’ sözcüğü ise ’Selçukiyan’ sözcüğünün Kürdçesidir. Tac Ahmed, Kara Kote, Kuli Özbekan aileleriyle diğerleri bu kalıntı topluluğundandır.Şehrin şimdiki nüfusunun çoğunluğu Ermeni’dir. Şehir ahalisinin Müslüman olanları İmam-ı Şafii mezhebine mensuptur. Yalnız az bir kısmı hariç; bunların babaları Türklerin egemenliği sırasında, onlara uymak için Hanefi olmuşlardır. Vilayet halkı (şehir dışındaki bölgeler) ise bütünüyle Şafii Müslümanlardır. Şehrin 16 semti vardır’ dedikten sonra Bitlis merkez ve civarının Müslüman ahalisini oluşturan 24 aşiretten oluşan Rojkan Kürdleri hakkında bilgi verir.(5)

1600 senesinin Temmuz ayında beraberlerindeki 600 kişilik bir kervan eşliğinde Halep’ten Bitlis üzeri Van, İran güzergahından Hindistan’a geçen İngiliz Mildenhall ve J. Cartwright ise notlarında Bitlis için bu satırları yazmıştır: ’ Yola çıktığımız Kara Amid’den (Diyarbekir) beş günlük bir yolculuktan sonra Bitlis’e vardık. Sultan’a bağlı, ancak Kürdler adlı bir milletin idaresinde olan bir yer burası. J. Cartwright ise anılarında Bitlis’in Armenia Paşalığı içinde yer aldığını belirtir.(6)

1650’lerde Bitlis’e bir kaç kez uğramış ve epeyi de kalmış olan Osmanlı’nın en ünlü seyyahı Evliya Çelebi ise şöyle yazmıştır: ’Bitlis şehri içinde 40 bin adam olur, onlara Rojiki kavmi derler. Elleri ve sakalları kınalı, gözleri sürmeli, temiz dürüst, maarif erbabı hoş-sohbet Kürdlerdir. Bitlis Eyaleti’nde 43 bin Ermeni reaya vardır. Yarısı Muş diyarındadır. Hepsi 17 adet olan Müslüman mahalleleri ve 11 adet de Kefere Mahalleleri mevcuttur’.(7)

Çelebi’nin Seyahatnamesi’nin aslında bulunan Bitlis anlatımındaki ‘Yakubiler’ cümlesini ise ‘Yahudiler’ olarak çeviren yazarlar ve bu hatada devam eden akademisyenler var.Orada bahsi geçen Bitlis’in yerleşik azınlığı Süryaniler’dir ki, onlara Yakubi de denirdi. 5. yüzyıldaki Nasturi/Yakubi ayrılışı nedeniyle bu adlandırma tarihte geçer.

Ayrıca “Arabi – Yakubi Ermenileri” olarak bahsedilen mahallelerdeki kesim Araplar değildir. Orada vurgulanan kesim Arami dili konuşan Süryaniler’dir ki, Aramice de Arapça ve İbranice gibi Semi kökenlidir.Yani Evliya Çelebi’nin bahsettiği Bitlis’teki o 11 mahalle Bitlis’in yerli halklarından olan Ermeni ve Süryaniler’dir. Evliya, zaten “bunlar 11 adet KEFERE MAHALLELERİDİR” diyerek o mahallelerin Müslüman olmayan mahalleler olduklarını belirtir. Bunlara ek olarak ‘bu şehirde asla Yahudi, Firenk ve Rum yoktur. Tamamı Ermenilerdir ve zengin bezirganlardır” da demiştir Evliya.

Evliya Çelebi ile aynı dönemde yaşamış ve kaleme aldığı dünyaca ünlü Cihannüma ile tanınan Katip Çelebi ise Bitlis ile ilgili şunları yazmıştır: ’Halkı ekseriyetle Ermeni zimmilerdir. Müslümanları çoğunlukla Şafii, kısmen Hanefi’dir. İran ve Horasan taraflarından gelip Şam ve Hicaz’a gideceklerin mutlaka geçmesi gereken şehirdir. Şah İsmail ile burada Rafizilik* yayılmıştır. Bitlis Kalesi üçgen şeklindedir. Beş medresesinde çok din öğrencisi bulunur’.(8)

* Rafizilik,Şiîliğin İmâmiye-i İsnâ‘aşer’îyye, Şîʿa-i Bâtın’îyye ve Ghulat-i Şîʿa mezhepleriyle birlikte Hâricîler’intümünü tanımlamakta kullanılan bir tâbirdir.  Râfızî kelimesi “terk eden, ayrılan, bırakan kimse” manalarına gelir. 1500’lerde İran tarafından Bitlis ve civarına gelen Safeviler ile bölgeye gelen bu mezhep, her ne kadar bazı Bitlisliler tarafından da benimsenmişse de 1800’lerin başlarında kaybolmuştur. Bazı seyyahlar Bitlis’in ahalisini anlatımlarında o yüzden ’Şiiler’ ibaresini kullanmışlardır.

1660’larda Bitlis’ten geçen ve o dönemin Bitlis Hanı’nı ziyaret eden Fransız tüccar Tavernier, Bitlis sakinleri hakkında bilgi vermezken Bitlis’in Kürd hükümdarı hakkında şöyle yazar:‘Bitlis Beyi ülkenin en güçlüsü. Diğer beyler ya Osmanlı Padişahı’na ya da İran Şahı’na bağlı olup biat ederken, Bitlis Beyi kimseye biat etmemekte. Her iki devlet de bu Bitlis Beyi ile iyi geçinmek zorundalar. Sultan’ın (Osmanlı) ve Şah’ın (İran) sınırları boyunca topraklara sahip olan ve buradaki dağlarda güvende olan Kürdistan Beyleri, bir tür özel derebeyleri gibiler. Bunlar ne Sultan’dan ne de Şah’tan korkarlar’.(9)

İngiliz seyyah John Macdonald Kinneir’in 1810 yılında Bitlis’i ziyaret edip 1813’te yayımladığı ilk çalışmasında Bitlis’in çevre kazalar ve köyleri ile birlikte toplam nüfusunun 26 000 kişi olduğu ve merkezde Kürdler, Ermeniler, Süryaniler ve Türkler’in yaşadığı belirtilir. Kinneir burada herhangi rakamsal dağılım veya oran belirtmeden sadece etnisitelerin isimlerini vermiştir. Kinner”in “Kürdler” tanımlamasına Bitlis’teki Yezidi Kürdleri de dahildir.(10)

1813 yılında Bitlis’e tekrar gelip üç gün kalanKinneir 1818 yılında yayımladığı ikinci çalışmasında, buradaki Kürdlerin şehrin Nuh Tufanı sonrası kurulduğunu anlattıklarını belirterek, sokakları, bağları, bahçeleri ve hayranlıkla bahsettiği evleri ve kaleyi tarif eder. ’Bu çok eski ve devasa kalede kısmen de olsa halen yaşayanlar var. Burası yüzyıllar boyunca Bitlis Beyleri ve Hanları’nın saraylarının yeri olmuştur ki, bu şahsiyetler Kürdistan’ın en güçlüleriydiler. Şehirde 30’a yakın cami, 8 kilise, 4 hamam ve bir kaç tane de han var. Şehrin nüfusu 12 000 kişi civarı ve bunların yarısı Müslüman diğer yarısı ise Hristiyan Ermeniler’den oluşmakta. Şehirde tamamı taştan inşa edilmiş tek kemerli 21 adet köprü bulunmakta. Her nekadar Bitlis’in şimdiki Kürd Beyi Muş Paşa’sına bağlı olsa da, hem Bitlis hem de bütün bu mıntıka feodal Kürd Hanları tarafından yüzyıllarca özgürce yönetilmişlerdir. Ancak anladığım kadarıyla son zamanlarda Sultan’a biraz daha yaklaşıldığından bir miktar vergi vermeye de başlamışlar’.(11)

1836 yılında Bitlis’ten geçen başka bir araştırmacı yazar ise, Londra Kraliyet Gezginler ve Araştırmacılar Derneği üyesi olan Britanyalı yarbay J. Shiel’dir. Bitlis’in Beyi olan Kürd Şerif Bey’i de anlatan Shiel, şehirdeki Ermeni ve Kürdlerin giyim tarzlarına da değinerek şunları aktarmıştır: ’Şehirde 1500 hanenin olduğu söyleniyor ve bunların 500’ünde Ermeniler kalıyorlarmış ve genellikle kasap, manav, ve fırıncılarmış. Bitlis’te dört kervansaray, üç büyük ve 12 küçük cami, üç hamam, sekiz Ermeni ve bir Nasturi kilisesi mevcuttur’.(12)

1838 senesi Bitlis’e gelerek epeyi gezip dolaşıp ahali ile sohbet eden başka bir yazar ise Amerikalı misyoner rahip Southgate’dir. Ziyareti sırasında Şerif Bey ile de tanışıp dönemin Osmanlı – Kürd idareciler ilişkilerine dair çarpıcı detaylar yansıtan Southgate, şehrin sakinlerinin yapısı hakkında oldukça bilgi aktarmıştır: ’Bitlis’te 2000 Müslüman ve 1000 Ermeni aile yaşamakta. 32 camii ve 8 medrese bulunmakta. Ayrıca, bir kilise ve iki papazları olan 50 Yakubi (Süryani) aile de var’.(13)

1839 sonbaharı Bitlis’ten geçen W. F. Ainsworth, Bitlis’in mimarisi, kalesi, çarşı pazarını da anlattıktan sonra nüfus ile ilgili olarak şu ibareleri kullanır: ’Bitlis’teki hanelerden 2000’i Müslümanlar’a ait (Kürdler, Türkmenler, Şiiler ve Osmanlılar), 1000’i ise Ermenilere ait. Ayrıca 50 hane de Süryanilerin ve Keldanilerin var. Şehirde 3 cami, 12 mescit ve bir çok tekke bulunmakta. Ermeniler’e ait 8 kilise var ancak bunlardan 3’ü harabe haldeler. Süryani ve Keldaniler’in kendilerine ait birer ibadethaneleri de var. Şehrin Hristiyanlar’ı Avrupa’ya gidip gelerek buraya iretimde kullanabilinecek makina ve aletleri getiriyorlar. Saray bir tepenin zirvesinde konumlandırılmış. St. Martin’in de belirttiği gibi şehir hep Kürd Beyleri’nin idaresinde olmuş. Ancak antik dönemlerde Ermeniler’in hakimiyetinde olduğu bilinir. Tavernier zamanında (1660’lar) çok güçlü ve bağımsız bir Kürd Beyi tarafından yönetilen bu şehir, miras şeklinde aynı Kürd aile tarafından şimdi de devam ettiriliyor’. Yazar daha sonra da Bitlis – Siirt arasındaki Şirvan diye bilinen Kufra mıntıkasından bahsediyor ve Kufra’nın Kürd Bey’inin Hasankeyf’i kuran Eyyûbî Kürdleri’nin yakın akrabası olduğunun altını çiziyor.(14)

Bitlis’teki Küfreviler de bu Kufra bölgesinden olup Yemen veya Arabistan ile alakaları yoktur ki, Kufralı Kürd alim, hoca ve şeyhler tarih boyunca çok ünlüydüler. ŞEREFNAME’de de ayrıca belirtilir bu konuya değinilmişir.

Kufra’nın Kürd Beyleri aslen büyük kumandan Selahedînê Eyûbî el-Kurdî ile akrabadırlar.

1849 yazı Trabzon üzeri gelip Bitlis’ten geçen ünlü arkeolog Layard ise Bitlis’e dair şu notları tutmuştur: ’Kürdistan’ın bu kısmının ana ticaret güzergahı burasıdır ve şehrin aşağı kısmında bulunan çarşıda her zaman çok kalabalıktır. Genellikle bu mıntıkanın dağlarında yetiştirilen ürünler çarşıda satılmakta ve Bitlis, Siirt ve Cizre’nin kök boyası ile renklendirilmiş/dokunmuş kumaçlar en gözdeleridirler. Bu rengarenk kumaşlardan yapılmış kıyafetleri giyen Kürdler ta Doğubeyazıt’dan Süleymaniye’ye kadar aynı özelikleri taşımaktalar. Ticaretin akışı Erzurum ve Musul’dan gelen tüccarlar gerçekleştiriyorlar. Burada üretilen ve yetiştirilen ürünlerin kalitesinden dolayı rağbet çok ve Avrupa’ya dahi ihraç edilmekte. Bu şehirde 700 Ermeni ve 40 Süryani aile yaşamakta. Buranın vadi ve yaylaları yazları ve kışları ’Koçer’ diye adlandırılan göçebe Kürdlerin kara çadırları ile kaplıdır ki, onlar Sıloki, Hamki ve Babosi aşiretleri mensuplarıdırlar’.(15)

1876 yılında Bitlis’e gelen rahip E. L. Cutts, 1878 tarihinde yayımladığı kitabında şehrin nüfusunun 26 000 kişi olduğu bunun 2000’inin Ermeni ve 20-30 da Süryani ailelerin olduğunu belirtir.(16)

1879 yılında Bitlis’i ziyaret eden İngiliz araştırmacı seyyah yazar H. F. Tozer ise şehrin nüfusu hakkında şu bilgileri verir:

‘Şehirde 3 000 civarı hane var.

Bunların 2 000’i Kürdler’e ait,

1 000’i Ermeniler’e,

50’si Süryaniler’e ve

20’si de Türkler’e aittir’ (17)

Osmanlı’nın en ünlü ansiklopedist, yazar ve sözlükçüsü olan Arnavut asıllı Şemseddin Sami, 1888 senesinde yayımladığı Kamus-ul Alam adlı çok kapsamlı eserinde Bitlis ahalisi için şu detayları vermiştir: ’şehrin nüfusu yaklaşık olarak 15 000 kişi olup, bunun üçte ikisi Müslüman Kürd, üçte biri ise Ermeni’dir’.(18)

Diğer ünlü bir Osmanlı dönemi araştırmacısı ise Fransız Vital Cuinet olup, Osmanlı’nın ekonomik yapısı hakkında Düyun-u Umumiye

adına bir envanter çalışmasını 1889 yılında gerçekleştirmiştir. Resmi kayıtları da kullanarak ’Bitlis Vilayeti’ni de içeren çok büyük bir çalışma yapan Cuinet, 1892 yılında yayımladığı bu raporunun Bitlis bölümünde şu ibareler yer alır: ’ Bitlis Vilayeti nüfusu iki ana unsurdan oluşmaktadır. Biri Müslümanlar, diğeri ise Hristiyanlar;

yani Kürdler ve Ermeniler. Bitlis Vilayeti’nin hemen hemen tüm güney kısmının nüfusunu Kürdler tek başlarına oluştururken, vilayetin geri kalan kuzey kısmını Ermeniler ile birlikte oluşturmaktalar.

Bitlis şehri, Zeydan Mahallesi, Taş Mahallesi, Kızıl Mecid ve Hersan Mahallesi olmak üzere 4 bölgeye ayrılmış. Şehrin güney bölgesi olan Hersan Mahallesi’nde sadece Ermeniler ikamet etmekte.Kürdlerin ezici çoğunlukta olduğu müslüman nüfusun, yaklaşık 40 bini göçebe Kürd aşiretleri, yani Koçerler’dir. Bu koçer aşiretleri 6 500 çadırdan ve her çadır ortalama 6 kişiden oluşmaktadır. Bu Koçerler her yıl belirli yerlerde çadır kurmaktalar’

Nüfus: Bitlis merkez ve kazaları nüfusu 38 886 kişidir.

Müslümanlar                                 20 800

Gregoryan Ermeniler                    16 086

Protestan Ermeniler                     200

Süryaniler                                        1 800

Toplam                                            38 886.(19)

1890 senesi Kasım ayında Bitlis’e gelip bir kaç gün kalan başka bir seyyah yazar ise Britanyalı Isabella Bird’dür. Kurubulak’daki Amerikan İlahiyat Kız Koleji’nde Ermeni öğrencilerin yatılı okulunda konaklayan Bird, Bitlis’e ve Bitlisliler’e dair hayranlığını şehrin iki ana ahalisi olan Kürdler ve Ermenilerin kıyafetlerini uzun uzun yazmış ve nüfusuna dair de şu bilgileri aktarmıştır:

’Bitlis’in nüfusu takribi olarak 30 000 olarak söylenmekte ki, bunun 20 000’den fazlasını Kürdler oluşturuyor. Bitlis’teki Türkler küçük bir azınlıklar. Hristiyan Ermenilerin şehirdeki sayısı ise, 2000 ile 5000 arasında olduğu söyleniyor. Buradaki büyük kilisenin şehrin dışında büyük bir manastırı ve ona bağlı bir çok küçük kilise ve okulu da var. Ayrıca Protestan Ermenilerin 400 kişiye yakın bir cemaati ile birlikte etkili bir kiliseleri, kız ve erkek öğrencileri için de büyük bir yatılı okulları var şehirde’.(20)

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde PLK.p/ 02875* nolu kayıt belgesiyle yer alan Bitlis ve Van vilayetlerinin 1890 – 1900 arası demografik durumunu gösteren belgede de, Bitlis sancağında ‘Fıstık Yeşili’ renklendirmesi ile belirtilen ’Türkler’in oranı’, vilayet kapsamında toplam nüfusunun % 3’üne tekabül ederek, Isabella Bird’ün anlattığı rakamla örtüşmektedir.

*1890, Osmanlı Bitlis Vilayeti Demografik Araştırması – Rapor, Nimetullah Atal

1898 senesinde Bitlis’e uğrayan H.B.F. Lynch ise 1901 yılında yayımladığı gezi detaylarında şehrin nüfusu için şöyle yazmıştır: ’Benim ziyaretim sırasındaki Bitlis’in nüfusu takriben 30 000 kişi olduğudur. Bunların 10 000’i Ermeniler olurken, 300’ü Süryani ve geri kalanı ise Müslüman Kürdler’den oluşmakta’.(21)

1892 tarihli Bitlis Salnamesi’nde ise şu bilgiler bulunmaktadır: ‘Vilayetin varlığını ve eski durumunu tetkik ve keşif bahsinde geçmişe dönülecek ve karanlık meçhul görüşler içerisinde kalmak doğal olacaktır fakat halıhazırda Osmanlı Asya’sının Kürdlerinin sakin olduğu vilayetler arasında en dikkati çeken mevkiinde bulunmak meziyetiyle Bitlis’i beyan etmeye lüzum yoktur. Bitlis, yine güneybatısında başlayarak her yeri Osmanlılığa has sadakat ve mükemmel kahramanlıklarıyla meşhur Kürd kabilelerinin yaşadığı ve kendi nazarlarında hürmet gösterdikleri vatanları olan Garzan ve Diyarbekir üzerinden Halep’te son bulan bir hattın başlangıcındadır. Bitlis dâhilinde bulunan Hristiyan köylerinin toplamının dördü beşi oranında Kürd köyü vardır. Bitlis’te hiç bir kaza, nahiye ve köy yoktur ki; orada Ermeni yerleşik olsun da Kürd olmasın. Nüfus sayımı tam olarak icra edildiği takdirde, Müslüman nüfusa oranla Ermeni, Protestan, Katolik, Süryanî, Keldânî milletlerinden ibaret olan gayr-i Müslim nüfusun ancak dörtte bir oranında olacağı düşünülmektedir’.(22)

Osmanlı İmparatorluğu’nun 1914 yılına ait nüfus kayıtlarının yer aldığı ‘Memalik-i Osmaniye’nin1330 Senesi Nüfus İstatistiki’ adlı kitapçıkta ise Bitlis merkez kazanın nüfusu verilmekle beraber, şehir merkezinin nüfusu ile ilgili herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Bu nüfus sayımına göre, Bitlis kazasının toplam nüfusu 58 174’tür. Bu nüfusun 38 701’i Müslüman, 18 650’si Ermeni, 89’u Ermeni Katolik, 384’u Protestan ve 350’si ise Süryani olarak kaydedilmiştir.(23)

Yukarıdaki veriler ile birlikte 1893 genel nüfus sayımındaki verileri de dikkate aldığımızda, 1915’ten önce vilayetin nüfusun yaklaşık olarak % 35’ini Ermenilerin % 65’e yakınını da Kürdlerin oluşturduğu görülmektedir. 1914’de başlayan I. Dünya Savaşı ve akabindeki 1915 ve 1916’da vuku bulan kıyım, katliam, tehcir ve göçlerden dolayı, şehrin Hristiyan nüfusu tamamen Bitlis tarihinden silinmiş ve savaştan dolayı şehirden ayrılan diğer ahali ile birlikte Bitlis nüfusunun 4/3’ünü kaybetmiştir. 1927 yılı nüfus sayımında Bitlis nüfusu 9000 kişi olarak belirlenmiştir.

I. Dünya Savaşı sırasında basılmayan Bitlis Salnameleri, yeni ilan edilen Cumhuriyetle birlikte 1925 – 29 arası resmi ideolojinin ve beklentinin doğrultusunda çarpıtılarak basılmışlardır. Yıllık basımı uzun bir dönem kesintiye uğrasa da, 1960 ve 70’li yıllarda ’Bitlis İl Yıllıkları’ adı altında tekrar var olmuştur bu yıllıklar (Salnameler). Örneğin 1892 Bitlis Salnameleri’nde Bitlis nüfusunun iki ana toplumunu oluşturan Kürdler ve Ermeniler’e dair tüm detaylar nahiye, köy ve kazalar da dahil olduğu gibi aktarılırken, 1925 sonrası basılan yıllıklarda özellikle Şark Islahat Planı Kararları sonrası, Türklük ve Türkçe’nin hamasi ve milliyetçi bir anlatımla ön plana çıkarıldığı ve tüm tarih anlatımını bu çerçeveye oturtma çabası bariz ve komik bir şekilde görülmektedir. Bu tekçi ve inkarcı söylem 1980’lere kadar basılmış olan Bitlis İl Yıllıkları’nda da mevcuttur.

Mesela tüm yerli ve yabancı seyyah anlatımlarında ve hatta Osmanlı tahrir kayıtlarında Tatvan’ın Hizan ve Mutki’nin ahalisinin Kürdler ve Ermeniler’den oluştuğu yazdığı halde 1930’lardan sonraki resmi yazım ve eğitim müfredatında buraların ahalisi için ’öztürkler , Müslüman ve öztürkçe konuşurlar’ ibareleri üzerlerine basıla basıla yazılmış ve söylenmiştir.

Görseller: 1973 Bitlis İl Yıllığı’ndan Bitlis ve İlçeleri Tarihi Bölümü’nden alınmıştır

Otoasimilasyon ile yetişen Bitlisli yerli ailelerin fertleri, kendi şehir ve tarihçelerini anlatım ve yazımlarda resmi söyleme paralel şekilde Sunni Müslüman – Türk – Orta Asya odaklı olarak hep lanse etmişlerdir. Kimi mecburiyetten kimi de içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasi konumdan/ilişkiden dolayı böyle bir söylemi sürdürmüştür.

Aslında bu anlayış, çoğu Balkan devşirmesi olan 1890’larda ortaya çıkan İttahat ve Terakki Partisi ve akabinde özellikle 1908 sonrası onlarla beraber gelişen Jöntürkler Hareketi’nin batı yanlısı ve Türkçü politikaları ile vücud bumuştu. Haliyle Bitlis’e İstanbul’dan atanan valiler ve memurlar aracılığıyla da pratikte ve de şehirdeki Müslümanları içeren söylemlerde, bu idareciler ve taraftarları aracılığıyla kullanılmaya başlanmıştı. Bu tekçi ve inkar söylemine ilk somut tepki gösterenlerden biri olarak bilinen ’Kurdiye Bitlisi’ mahlasını kullanarak yazılar kaleme alan kişi, aynı zamanda da ilk Kürdçe dilbilgisi kitabını yazan Bitlis Mutkili aydın Xelil Xeyali’dir.

İstanbul’daki Kürdlerin o dönem çıkardıkları JÎN adlı dergideki 17 Aralık 1918 tarihli bir yazısında Xeyali, Bitlis’in Müslüman nüfusu ve sakinlerine dair oldukça uzun ve detaylı bir yazı kaleme almıştır. Yazısından kısa bir kesit alarak bu kısmı paylaşıyorum:

’Günümüzde bu kentlerde Türkçe konuşulmasını, sakinlerinin Türk olduğuna kanıt gibi tekrarlayıp duruyorlar. Bu iddiaları birçok açıdan çürüktür. Oralarda pek yeni bir hayata sahip olduğu ayrıntılarıyla açıklanan Türk varlığı ile tarihsel kıdemi kanıtlanmaya bile gerek göstermeyen Kürd varlığı arasındaki zaman boyutu, iddianın ne kadar çürük bir temele dayandığını göstermektedir. Kaldı ki herhangi bir dili konuşmanın, onun gösterdiği millî topluluktan gelmek demek olmadığı da ortadadır. Örneğin, Türkçe konuşmak Türk olmayı kanıtlayabilseydi, yönetimi altında yaşadıkları egemenliklerin dillerini konuşan İsrail oğullarını mevcut milletler arasında taksim edebilmek gerçekten pek güç olurdu; ve bugün Türkçe konuşan Rumların, ana dillerinden bir sözcük bile bilmeyen bir kısım Ermenilerin hangi millî topluluğa katılabileceğini anlamak, çözümü güç bir problem olurdu. Örneklerimi genişletebilirim. Fakat şimdilik bu kadarını yeterli görüyorum.

Bu örnekler yeterli ölçüde kanıtlıyor ki, Türkçe konuşan her kişinin alnına bir Türk etiketi yapıştırmak mantığa uygun değildir. Bundan başka, Kürdistan’da yapılmış ve on yıllık tarihe sahip yöresel inceleme ve gözlemlerim, oraları dolduran nüfusun sade Kürd olduklarını itiraz kabul etmez bir biçimde ortaya koyan sonuçlara ulaşmıştır. Bunlardan her kent ve bölgeye ait olanları bir bir saymak çok uzun sürer. Bundan dolayıdır ki, hakkında en belirgin bilgiye sahip bulunduğum yalnız birini örnek olarak göstereceğim.

Size Bitlis şehrini sunayım:

Buranın efsaneleşmiş bir tarihi vardır. Her yerden daha fazla Kürd olan ve aynı isimde olan bir İl’in (bölgenin/vilayet) merkezidir.

Burada, kent halkı arasında Türk dilinin kullanılması dikkat çekicidir.

Fakat halk Türk müdür?

Ben bu soruya cevap hazırlamak için bildiklerimi numara sırasıyle sıralayacak ve bunların karşılaştırılması ile gereken kararın verilmesini okuyucuların sağduyusuna ve iyi takdirine bırakacağım.

1-Bitlis kenti, pek kısa aralar sayılmazsa, Tanzimat’tan sonraki dönemlere kadar (1849’a kadar) Bitlis Kürd hükümetinin yönetim merkezi idi.

2-Kentleri oluşturan nüfus, genellikle komşu köylerin ahalisinin bilinen nedenler altında ve azar azar kente taşınmasıyle meydana gelir; bazen de siyasal nedenlere bağlı olarak ayrı bir milletin bireylerinden belirli kişilerin ailece kasabalara yerleştirildiği olur. Bu açılardan Bitlis’i incelersek:

A- Doğu, kuzey, güney ve batısındaki çevrede günlerce sayılan mesafeler içinde bir tane olsun Türk köyüne rastlanılamaz. Hatta Türk’le karışık köyler de yoktur. Ancak kuzeydoğuda ve iki konak mesafedeki küçük ve karma Ahlat kasabasında Türk’e rastlamak mümkündür.

B- Siyasal nedenler altında ya da başka bir nedenle bir kaç Türk ailesinin toplu ya da ayrı ayrı olarak Bitlis’e geldiğine ya da getirildiğine ilişkin ne bir tarih bilgisi vardır ve ne de böyle bir olayın meydana geldiği işitilmiştir.

3- Son olaylardan önce, Bitlis şehrini dolduran ve Türkçe konuşan Kürdlerden herhangi bir ailenin soy zinciri, nihayet dördüncü babada yakın ve uzak bir Kürd kabile ya da köyüne ulaşır.

4- Kasabanın mahalle taksimatı, kent sakinlerinin gelmiş oldukları yerler olan Kürd köy ve aşiretlerinin adlarını taşır. Kızılmescid ve Taş mahallelerinin yalnız genel adları Türkçedir, mahallelerin ayrıldığı birimler (örneğin Mermût, Geboller gibi) Kürdçedir.

5- Bitlis’te aile dili Kürdçe olduğu gibi, çarşı işleri de çoğunlukla Kürdçe cereyan eder.

6- Bütün medreselerin öğretim dili Kürdçedir.

7- Memlekette Türkçe okuyup yazanların tarihi kırk yılı geçmez. Daha eski tarihlerde Türkçeyi dil olarak bilen, yalnız Faik Han ve Müştak (Müştak Baba) gibi bir iki zat vardı.

8- Bitlis’te Türk dilini özel okul açarak öğreten zat, bugünkü Hizanî ailesinin ikinci babası olan rahmetli Hüseyin Fevzi Efendi’dir.

9- Şehirde bugün görünüşte yaygın bir yere sahip görülen Türkçenin nispeten pek kısa bir zaman içinde bu kadar genişlemesi, hükümet yönetiminde benimsenen sert baskıdan meydana gelmiştir. Gerçekte Kürdistan için sürekli bir felâket niteliğine sahip bulunan memurların zulüm ve despotluğundan, daha önceleri olduğu gibi vilâyetlerin kuruluşundan sonra da bir türlü insancıl ve uygarca şekle yaklaştırılamayan adaletsizliklerden insanların kendilerini ve ailelerini korumaları, en küçük maaşlı ve hatta fahrî bir memurluğa girmek için bile dil bilmek, hayatî bir zorunluluk halini almıştı. Resmî dil bakımından bu durum, sıradan insanlar için de ayniyle yürürlükteydi.

10- Genel hizmetler ve özellikle askerlik, dilin yaygınlaşmasında esaslı bir etmen olmuştur.

11- Şehir halkından Kürdçe bilmeyenler, son zamanın yeni okullarına devam eden gençlerden, ülkenin genel hayatına katılmaya vakit bulamayarak genç bir yaşta yurdu terketmeye mecbur kalanlardır. Bunların miktarı da 10’lar hanesinin üzerine yükselemez.

12- Bitlis içinde Türk olarak, yalnız vilâyetin kuruluşundan sonraki döneme ait olmak üzere, görevlerine son verilmiş memurlar ve emekli subaylardan yerli kızarla evli ve sayıları onu geçmeyen zatlar ile, daha eski bir ikamet tarihine sahip iki aile vardır. Bunlar da Kızılmescid mahallesinde oturan Şefkatli ve Zeydan mahallesinde oturan Siraclar ailesidir ki, bunlardan birincisinin nüfusu savaştan önce 16’ya ulaşmış, ikincisinin nüfusu ise 7’ye düşmüştü.

13- Savaştan önceki son sayıma göre Bitlis’in merkez ilçesinin genel nüfusu 35 000 idi.

14- Bitlis ili hakkında benzerlerine oranla en ayrıntılı ve güzel bir eser yayınlayan bir Rus generalinin dilimize de çevrilmiş bulunan incelemelerine göre de, il içinde yalnız ’beş yüz’ Türk vardır.

15- Bitlis kasabası içindeki camiler, medreseler, türbeler gibi yapılar, tümüyle Bitlis Kürd hükümdarlarına ait olup, mimarlık biçimlerinde de Türk ve Arap stili dışında özelliklere sahiptirler.

Özetçesi, Bitlis kentinin nüfusu tümüyle Kürd’dür ve diğer kentlerde de aynı durum kesinlikle bir olgudur.

17 Aralık 1334 (1918), Kurdîyê Bitlîsî.(24)

1925 sonrası Şark Islahat Planları doğrultusunda devletin aldığı yeni kararlar ile, Türklerin dışında herhangi başka bir etnik köken ve aidata atıfta bulunmaması şart koşulmuş ve valiliklere ’çok gizli’ ibareli tebliğler gönderilerek, hem yazılı ve hem de sözlü olarak başka hiçbir kökenin zikr edilmemesi özellikle belirtilmiştir. Valiliklere gönderilen bir talimat:

’Kılık kıyafet, şarkı, düğün, dil ve gelenekler milliyet ve ırk bilincini daima canlı kıldığından ve toplumları geçmişlerine bağlı tuttuğundan bu olguların her zaman ilkel oldukları dile getirilip rağbet gösterilmemesine, yüceltilmemesine ve kötülenip ayıplanmasına özen gösterilmelidir. Kendi dillerini konuşan zümrelere ait fertlerin ve ailelerin isim ve lakaplarını Türkçeleştirmek, nüfustaki kayıtları ve künyelerini fırsat düştükşe değiştirmek (düzeltmek) ve kendilerine hiçbir suretle Kürt, Çerkez, Boşnak, Laz, Türkmen, Tatar, Abaza, Gürcü, Afşar, Pomak lakabı vermemek; köylerine kendi dillerinde isim vermemek, evlerinde ve kendi aralarında Türkçe konuşturmak ve öz yüreklerinden kendilerine Türküm dedirtmek; hülasa dillerini, adetlerini ve dileklerini Türk yapmak, Türkün tarihine ve bahtına bağlamak, her Türk’e teveccüh eden milli ve mühim bir vazifedir’. Şark Islahat Planı Kararları – Ankara 1930. (25)

’Bitlis, Hizan ve Mutki arasında suni olarak daima devlet kuvveti ile vücuda getirilmiş bir Türk merkezidir’.

– (İsmet İnönü, Kürt Raporu, 1935)

1925’lerde başlayan bu uygulama, onlarca yıl sürecek şekilde devam etmiştir ve resmi devlet politikası olarak okul müfredatlarına da alınarak yürürlüğe girmiştir. 1925 – 1929 arası yayımlanmış Bitlis Salnameleri de bu yeni düzenlemeden nasibini alarak, I. Dünya Savaşı önceki Bitlis demografisi ve tarihine dair gerçek verileri terk etmiş, yeni Cumhuriyet’in ve devletin talimatları doğrultusunda bu yeni tarihi yazmıştır:’Şehir; Romalıların, Arapların, Türklerin ayrı ayrı ve uzun zamanlar ellerinde kalmıştır. Osmanlıların Anadolu’ya istilalarından evvel ve sonra Bitlis havalisi genellikle Türk kabilelerinin geçit mahalline denk gelmiştir. Bu yüzden kasabalar tamamen Türklerden ibaret olup, halk Türkçe konuşur.’(Bitlis Salnameleri 1892-1900, E. Y. Azap, BETAV Yayımları)

1930 itibariyle artık Bitlis’te sadece ’hep Türklerin yaşamış olduğu ve Müslümanların çoğunluğunda idare edildiği’ zikr edilmeye ve lanse edilmeye başlanarak, sadece Azeri Türkçesi’nin konuşulduğu ve ahalisinin de Müslüman Türkler’den ibaret olduğu yazılıp ve dillendirilmek zorunda kalınmıştır. Tekke, zaviye, türbe ve medreselerin kapatılması kararı (1925), Soyadı Kanunu (1934) ve aynı yıl 1934’te çıkartılan Kılık Kıyafet Kanunu da, Bitlis’te de köklü sosyolojik ve kültürel depremlere sebep olmuşlardır. Zira artık aileler hem Türkçe soyadı seçmeli, hem de kökenlerden sadece Orta Asya odaklı olarak bahsetme hakkına sahip durumuna getirilmişlerdi.

Özellikle resmi kurum, kişi ve merciler ile teması olan şehirde yerleşik aileler ve şahsiyetler, etnik kökenleri konusunda otoasimilasyon ve inkara gitmek mecburiyetinde kaldıklarından, ’aslen Buhara’danız, Horasan’danız veya Kerkük’teniz’ söylemini adapte etmişlerdir. Zira Cumhuriyet öncesine ait hiçbir arşiv, belge veya kaynakta X ailelerin Buhara’dan veya Horasan’dan geldiği geçmediği gibi, ’Bitlis’te Buhara ve Horasanlı aileler de ikamet eder’ ibaresi de bulunmaz. Ancak Bitlisli yerli ailelerin sözlü anlatım ve aktarımından dolayı Bitlis’teki Türk/Türkmen kökenli ailelerin sadece 5-6 aile olan Kakı, Kıki, Erbetan, Şefkat, Siraç ve Karacan aileleri olduğu bilinip hep söylenilmiştir. Bu aileler de yüzyıllarca Bitlis’te ikamet ettiklerinden, Bitlis’in yerli aileleri olarak kabul edilirler, ancak diğer Bitlisli aileler gibi sosyo-ekonomik, siyasi ve bir çok diğer nedenlerden dolayı başka şehirlere zamanla göçmüşlerdir. I. Dünya Savaşı sonrası Bitlis’ten başlayan göç dalgası hemen hemen hiç kesilmeden ta 1990’lara kadar sürmüştür ve günümüzde de şehir merkezlndekiler başka şehirlere göçerken, civar köylerden ve şehirlerden de Bitlis’e göç gerçekleşmektedir.

1916 Rus Ordusu işgali dönemi nedeniyle Bitlis’in 4/3’ü başta Diyarbakır olmak üzere, Antep, Mardin, Elazığ, Bingöl, Ağrı, Adana, Eskişehir, Ankara, İstanbul ve İzmir’e göç etmek durumunda kalmışlardır.

Günümüz Bitlis merkezin nüfusu 2019 tarihi itibariyle, 70 000 civarındadır.

Baran Zeydanlıoğlu – 24 Ağustos 2019

Kaynaklar

1– Kasım Ertaş, 19. Yüzyılda Bitlis’te Ermeniler ve Toplumsal Hattaki Konumları, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 2017

2– Emine Altunay, 1540 tarihli tahrir defterine göre Bitlis Sancağı, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, SBE, 1994

3– 413 Numaralı Mufassal Tapu Tahrir Defterine Göre Bitlis Sancağı, Ahmet Yılmaz, Selcuk Üniversitesi

4– The Travels of a merchant in Persia. C. Grey, 1873

5 – Şerefxane Bedlisi, Şerefname,1597, çeviri: M. E. Bozarslan, 1971

6– Early Travels of India, 1583 – 1619, W. Foster, London, 1921

7– Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 4. Kitap, I. Cilt, Yapı Kredi Yayınları, 2012

8 – Katip Çelebi, Cihannüma. Editör: Bülent Özükan, Boyut Yayıncılık, 2008

9– Jean-Baptiste Tavernier, ’Le Six Voyages de J B Tavernier en Turquie en Perse et aix Indes’, Paris, 1675

10– A Geographical Memoir of the Persian Empire, J.M. Kinneir, London, 1813

11 – John Macdonald Kinneir, Journey Through Asia Minor, Armenia, and Koordistan; in the Years 1813 and 1814, London, 1818

12– Notes on a Journey from Tabriz, through Kurdistan, via Van, Bitlis, Seert and Erbil to Suleimaniyeh, in July and August, 1836

13– Narrative of a Tour through Armenia, Kurdistan, Persia and Mesopotamia, Vol. I, 1840

14– W. F. Ainsworth, Travels and Researches in Asia Minor, Asia, Chaldea, Armenia, Vl. II, London, 1842

15– Nineveh and Babylon, Travels in Armenia, Kurdistan and The Desert, A. Layard, New York, 1853

16– Rev. E. L. Cutts, Christians under the crescent in Asia, London, 1878

17– H. F. Tozer, Turkish Armenia and Eastern Asia Minor, London, 1881

18-Şemseddin Sami, Bitlis, Kamûsü’l-A’lâm, İstanbul, c. 2, s. 1239

19– ‘La Turquie D’Asie Geographie Administrative, Statistique, Descriptive Et Raisonnee de Chaque Province de L’Asie-Mineure, Paris, 1894 (III. Basım)

20– Isabella Bird, Journeys in Persia and Kurdistan, Volume II, London, 1891

21– H.F.B. Lynch, Armenia Travels & Studies, 1901, London

22– Bitlis Salnameleri 1892 – 1900, düzenleme E. Y. Azap, BETAV Yayımları

23 – Osmanlı’da Etnik Yapı (1914 Nüfusu), Orhan Sakın (Kasım Ertaş çalışmasından)

24– JÎN DERGİSİ, 25 Kânun-ı Evvel 1334 (1918, 17 Aralık), Sayısı 6, İstanbul, 1918 – Günümüz Türkçesine çeviri: M. Emin Bozaraslan, 1981

25– Kürt Tarihi Dergisi