Bitlis’in ünlü meydanları denilince, akıllara hemen Avel Meydan ve Gökmeydan gelir. Bazı yerlerde Gök Meydan şeklinde yazılsa da genellikle bitişik olarak yazılır ve bilinir. Bu isimle anılan Gökmeydan Camii de yine bu meydanda bulunmaktadır. Peki bu meydanın ve caminin tarihteki isimleri de gerçekten Gökmeydan mıdır? Tarihte zikredilen ve kayıtlara geçen isimleri nelerdir? O isimler kimler tarafından ve ne zaman verilmişlerdir?

Baran Zeydanlıoğlu – 13 Mart 2021

Daha önceki yazılarımda Bitlis’te tarihi beş minarenin olmadığını ve 1900’lerin başına gelindiğinde de şehirdeki tarihi minare sayısının 3 olduğunu yazmıştım. Hatta o ‘Beş Minare Türküsü’ ile bilinen ‘Beri gel oğlan- Baba Oğul Hikayesi’nin de gerçek olmadığını ve sonradan türetilen bir efsane olduğunu da aktarmıştım.

Kadim şehrimin tarihine, kültür mirasına ve geçmişine dönük yerli ve yabancı arşivleri incelerken birçok yeni, ilginç ve bir o kadar da hem gurur duyulacak hem de hüzün verici detaylara ulaşıyorum. Bu bazen tek cümlelik bir aktarım olabiliyor, bazen bir gravür, bazen de sararmış eski fotoğraftaki bir detay.

‘Merakı olmayan hiçbir şey öğrenemez’ demiştir Goethe. Ben de merak ederek o detayın ardına düşüyor ve hiç ummadığım başka detaylara ulaşabiliyorum.

Bitlis’te kullanılan mekân, mıntıka, yapı ve coğrafik isimlerin hangi dilden geldiğini ve aslının ne anlama geldiğini araştırırken Gökmeydan ismine takıldım.

Şeref Han Cami (Gökmeydan Cami), 1930’lar

Gök, Türkçe kökenli bir kelime. Meydan ise her ne kadar Arapça kökenli olarak bilinse de bu tanımlamanın Pehlevice/Partçadan Arapçaya geçtiği bilinir. Peki bu meydanın adının Türkçedeki ‘Gök’ kelimesi ile alakası ne ola?

Osmanlı tarafından Bitlis’e vali, memur ve öğretmen atamaları ilk 1800’lerin ortalarında gerçekleşmiştir. Aynı yüzyılın üçüncü çeyreği itibariyle okulların açılması ve akabinde Osmanlıca gazetelerin çıkarılmasıyla, Osmanlıca şehir merkezinde daha da oturmaya başlamıştır. Zira Bitlis merkezde konuşulan Türkmencenin tarihçesi 1570’lere gider ki, o da Rojkan hükümdarı Kürd Şerefxanê Bedlîsî’nin Nahcivan’dan bin kişi ile ülkesi olan Bitlis’e dönmesi sonrası gelmiştir. Ancak tarih boyunca merkezdeki hâkim ana dillerin Kürdçe ve Ermenice olduğu sabittir.

1900’lerin başında dillendirilmeye başlanan ve 1925 Şark Islahat Planı Kararları ile yazılan/yürürlüğe konulan yeni tarih söyleminden, haliyle Bitlis de nasibini almıştır. Hatta daha doğrusu, ciddi şekilde ve derinden bu uygulamalara maruz kalmış vilayetlerden birisi olduğunu belirtmek gerekmektedir. Kâh 16. yüzyılda Rojkan Kürd Beyleri tarafından inşa edilmiş İhlasiye Medresesi’nin Selçuklular tarafından yapıldığı ortaya atılmış, kâh Zeydan Mahallesi’nde mezarı bulunan ünlü Şeyh Tahîr-î Kurdî’nin ‘Gürcistanlı bir alim olduğundan Şeyh Tahir-i Gurgi denildiği’ uydurulmuştur. Hatta ne yazık ki günümüzde dahi ‘Gurgi’ ibareli bir levhaya sahiptir Şeyh Tahîr-î Kurdî’nin mezarı.

Acaba bu Gökmeydan ibaresi de böyle bir politika sonucu mu ortaya çıkmıştır? Cevabı ise hayırdır.

Çünkü yakın tarihteki tüm yeni kaynaklarda Gökmeydan olarak geçmekte ve inşa tarihinin kesin olarak ne zaman yapıldığı bilinmese de 1801 yılında yapıldığı söylenen aynı isimle bir de caminin olduğu bilgileri yer almaktadır. Hatta 1898 yılında Bitlis’ten geçen ve yanındaki tercümanı ile şehir merkezini gezen İngiliz seyyah Lynch de ‘Gök Meydan’ tanımlaması ile bu meydandan bahsetmektedir.

Fakat biraz daha gerilere ait, özellikle de seyyah kaynaklarına gidince, Osmanlı’nın en ünlü seyyahı olan Evliya Çelebi’nin Bitlis’i ve şehrin mesire yerlerini anlatımında bu mıntıkadan ve oradaki camiden bahsettiğini görebiliyoruz. Caminin yeni camilerden olduğunu belirtiyor seyyahımız. Bu da Gökmeydan cami olarak bilinen caminin, Rojkili Şerefhanlar tarafından 1500’lerde inşa edildiğini gösterirken, ‘inşa yılının 1801 olduğu tahmin edilmektedir’ ibaresinin de gerçekte bir tadilat tarihinden başka bir şey olmadığının ispatıdır.

Şehrin ‘Yedinci Mesiresi’ bölümünde değiniyor bu meydana Evliya Çelebi ve Gökmeydan Camii’nin gerçek isminin de Şeref Han cami olduğunu belirtiyor.

Yedinci mesiresi Şeref Han Camii kurbunde Çevgan meydanıdır kim her haftada cemii cundi silahşoran ve farisu‘l-hayl Rujikiyan (Rojki Kürdleri) bu meydana varup çevgan ve cirit oynayup arz-ı ma‘rifet ederler.

Bir acaib temaşadır ve acaib pehlivanlıkdır ve gayetu‘l-gaye farisu‘l-hayllikdir. Amma nice atların ayağına çevgan rast gelup hurd eder, yahud fakir muhre ve hussan leng olur. Amma fakir atlar ile mu‘allem olanlar kim hirre fareyi nice gozedirse çevgan atları topu eyle gozedirler. Hakka ki yegrek pehlivanlıkdır. Amma nice kerre bu top içün ceng-i azim olup nice kan olmuşdur. Ahir-ı kar kavil ile oynarlar. Mesela beş kerre yahud on kerre kankı taraf halkı topu kendileri tarafına kavilleri uzre millere gotururse meydan onlarda kalup ziyafeti mağlub olan eder.

Cumle diyar-ı Kurdistan’da ve diyar-ı Acem’de silahşorluk budur’

Çelebi, bu oyunun İmam Hüseyin’in başının kesilmesi hadisesinden dolayı Anadolu’da, Mısır’da ve Rumeli’de yasak olduğunu, ancak buralarda çok yaygın olduğunu da aktarıyor.

Bitlis Hanı Şerefxanê Bedlîsî’nin kaleme aldığı ve 1597 tarihinde tamamladığı, hem Bitlis ve hem de Kürdlerin tarihi açısından çok önemli bir eser olan Şerefname’de de bu meydanın adı ve cami zikredilmektedir. Cennet mekân Şerefxanê Bedlîsî, Gökmeydan’daki caminin kendileri, yani Şerefhanlar tarafından yapıldığını yazar. En azından Farsça aslından Türkçeye çevirirken de ‘Gök’ olarak çevirdiklerini görüyoruz:

‘Başka bir cami daha vardır ki, Bedlis Hükümdarı Emir Şemseddin tarafından yanındaki zaviye ile birlikte Gök Meydan’da yapılmış; bu müessesenin tümüne ‘Şemsiye’ adı verilmiştir’.

Evliya Çelebi’nin Bitlis’te şahit olduğu Çevgan sporunun, aralarında Kürdlerin de olduğu tüm İrani halklar tarafından binlerce yıllık bir geçmişi olan bir tür polo sporu olduğu bilinmektedir. Hatta bu sporun bir saray sporu, yani elitlerin sporu olduğu yazılmıştır. Tarihçesinin Milattan Önce 600’lere kadar gittiğini ve yazılı kaynaklarda da geçtiğini tarihçiler belirtirler. Hatta bu sporun Medlerde ve Partlarda çok yaygın olduğunun altı da çizilir. Bu polo sporunu Endülüs’e götüren kişi dahi Musullu bir Kürd olup, 820’lerde günümüz İspanya’sının Kurtuba şehrine gidip orada konservatuar açmış biri olan ünlü Ziryab’dır.

15. yüzyıl çevgan minyatürü

Çevgan sporunun 1900’lerin başına kadar da halen Bitlis’te oynandığını, 1908-9 tarihlerinde Bitlis’te Britanya Konsolos Yardımcılığı görevi yapmış Arshak Safrastian’dan öğreniyoruz. Safrastian, 1948 yılında yayımladığı kitabında Bitlis’te görev yaptığı dönemde iki büyük Kürd aşireti olan Zeydanlar ve Gebolların cereyan eden bir polo (çevgan) oyunu sırasında aralarında kavga çıktığını yazar.

Çevgan veya Çovgan adı ile kaynaklarda geçen bu çok eski spor, at üstünde oynanan bir tür mücadele oyunudur. Geniş bir sahada iki takıma ayrılmış atlıların, ellerindeki Çovgan diye adlandırılan ağaçtan yapılma sopalarla keçi derisinden yapılma topu, rakip takımın kalesine atmaları esasına dayanır.

Çov, İrani dillerde ki Kürdçede de sopa/tahta/çıta/ağaçtan çubuk demektir.

Mesela çerçeve kelimesi de dört çıta demektir aslında.

Peki ya Gök Meydan?

İşte şimdi en önemli noktaya geldik.

Kürdler, bu çevgan oyununun en önemli parçası olan o keçi derisinden yapılma topa ‘gog’ derler. Evliya Çelebi’nin bahsini ettiği Çevgan Maydanı’nda vuku bulan bu spor, bir gog sporu ve etkinliğin gerçekleştiği saha da bir Gog Meydanı idi. Yani ‘Top Sahası’ diyebiliriz ki tesadüftür, günümüz Bitlis’inin şehir stadı olan futbol sahası da bugün aynı mıntıkada inşa edilmiştir.

Nasıl ki Şerif Bey Tepesi zamanla ‘Şeri Bey Tepesi’ olmuşsa, Çevgan Meydanı’nda gog ile oynanan ve bir ‘top sahası’ anlamına gelen Gog Meydan da hem çevirilerde hem de telaffuzlarda zamanla Gökmeydan olmuş diye düşünüyorum.

Ne dersiniz?

Baran Zeydanlıoğlu – 13 Mart 2021

Kaynaklar

Şerefname Şerefxanê Bedlisi, 1597, çeviri: M.E. Bozarslan, 1971

Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 4. Kitap, I. Cilt, Yapı Kredi Yayınları, 2012

Bitlis ve Halkı, W. Köhler, 1928, çeviri. H. Işık, alan Yayıncılık, 1989

H.F.B. Lynch, Armenia Travels & Studies, 1901, London

’Encyclopedia of Islam’, E. J. Brill, Anna Ruiz, Rotterdam University

Kurds and Kurdistan, Arshak Safrastian, 1948, Londra

’Vibrant Andalucia’, The spice of life in Southern Spain

Bitlisname kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.