1600 yılının temmuz ayında, beraberindeki altı yüz kişilik bir kervan eşliğinde Halep üzeri Diyarbekir ve Bitlis yaparak yolculuğuna devam eden seyyah John Cartwright’ın anılarını incelemiş ve Bitlis’e dair anlatımına daha önceki çalışmalarımda yer vermiştim.

Ancak tarih üzerine çalışmaları bulunan Avrupalı bir profesörün, seyyahın 1611 yılında yayımlanmış olan bu eserinin Diyarbekir- Bitlis bölümünde bahsi geçen ‘Manuscute’ adlı yerleşim yeri için ‘burası neresi olabilir?’ diye yardım ricası üzerine, arşivlere tekrar dalarak hummalı bir çalışmaya koyuldum.

Baran Zeydanlıoğlu

İncelediğim seyyah anlatımlarında ‘Manuscute’ adlı bir yere değindiklerini veyahut oradan geçtiklerini hatırlamıyordum. O yüzden seyyahın Diyarbekir ve Bitlis anlatımları öncesinin detayları tam olarak neydi diye bakmak için, arşivimde bulunan orijinal aktarımın geçtiği sayfa 719’u tekrardan incelemeye başladım.

Bu bölüm seyyahın Kürdleri anlattığı kısımlar olup, geçtiği güzergahları ve Diyarbekir’den sonra kuzeye doğru ilerlediğini belirttiği sayfalardı. Seyyahın anlatımı ise şu şekildeydi:

‘Bu diyarda dikkat çeken bir köy ise, ahalisinin tamamının Kürdlerden oluştuğu, Kara-Amit’ten beş günlük Bitlis’ten ise üç günlük bir mesafede yer alan bir yerdi. Bu köy, ülkenin insanları tarafından Manuscute diye adlandırılıyordu. Bu yerleşim yeri, meraların ve büyükbaş hayvanların olduğu yere sınır, iki dağ arasında bulunan bereketli ve verimli bir vadideydi. Bu köyün yaklaşık bir mil uzağında, Evliya John Baptist’e adanmış kutsal bir şifahane vardı ki, burası aralarında Hristiyanlar gibi Türklerin de çok yoğun ziyaret ettikleri bir mekandı. Burayı ziyaret edenler batıl inançlarıyla onaylıyorlardı ki, kim ki bir koyun, oğlak ya da bir miktar para buraya bağışlarsa, oralarda var olan fakirliğe derman olacağı gibi, bundan ötürü sadece yolculuğu selamet içerisinde geçmekle kalmayacak, tüm günahlarından da affedilecekti. Köyün beyine gümrük olarak biraz eşya verdikten sonra oradan ayrıldık. Ertesi gün birçok sarp ve kayalıklı dağları geçerek, en sonunda kendimizi ve yorgun hayvanlarımızı Fırat Nehri’nin kıyısında dinlendirdik. Bu nehir, Mezopotamya’nın bu bölgesindeki en uç sınırdı. Ondan sonraki gün Büyük Ermenistan sınırlarına giriş yaptık ki, burası belirgin bir şekilde üç bölgeye ayrılmıştı: Turkomanya, Ermenistan ve Gürcistan.’

Seyyahın anlatımındaki o kutsal yeri okur okumaz, aklıma hemen Siirt – Bitlis arasında Baykan yakınlarında bulunan Ziyaret adlı yer geldi. Ancak seyyahın ‘Diyarbekir’den beş, Bitlis’ten üç günlük mesafede’ verilerini göz önünde tutunca ve üstelik o civarda herhangi tarihi ‘Evliya John Baptist’ adı ile anılan bir kilise veyahut Hristiyan inancına ait kutsal bir yerin var olmadığını da bildiğimden, bu ‘Manuscute’ başka bir yer olmalıydı. Peki neresiydi?

Aralarında Latince ve Fransızca yazılmış eserlerin de bulunduğu, 1600 – 1800 yılları arası basılmış batılı seyyah anlatımları ve ansiklopedilerini taradım. Aynı isimle, yani ‘Manuscute’ adlandırılması ile belirtilmiş birkaç metne ulaştım. Ancak hiçbiri somut olarak bu yerleşim yerinin nerede olduğunu belirtmemekteydi. Bir dakika! ‘St. John Baptist’ kimdi? Bunun komşularımız olan Ermeni ahalinin inancındaki karşılığı ne olaydı? Onu da Surp Garabet olarak tespit ettim. Bu ismi, Bitlis Vilayeti tarihini çalışmalarımdan çok iyi hatırlamakta ve bilmekteydim. Zira günümüz Muş ilinin yaklaşık 30 km kuzeybatısında yüzyıllarca var olmuş ve her mezhepten ve kökenden ahalinin asırlarca hep ziyaret ettiği muhteşem bir manastırdı. Hatta arşivimde 1900’lerin başlarında bu manastırı ziyaret eden Kürdleri gösteren bir fotoğraf da bulunmaktaydı.

Surp Garapet Manastırı’nı ziyaret eden Kürdler, 1900’lerin başı, Muş

Bunların dışında, seyyahın bahsettiği nehir Fırat’ı oluşturan kollardan biri olan Murad Nehri de tam da bu bölgedeydi ve Muş Ovası’na kuzeyden girmekteydi.

Hemen 1700 ve 1900 yılları arasında batılı haritacıların ve seyyahların çizmiş oldukları, Bitlis Vilayeti coğrafyasını yansıtan haritaları taradım. Surp Garabet Manastırı ile onun hemen altında yer alan ‘Ziarat’ ibaresini gördüm ki, bu yer günümüz Muş ili sınırları içinde halen dahi var olan Ziyaret adlı yerleşim yeriydi. Kesinlikle bu mıntıkada olması gereken bir yerdi bu Manuscute köyü.

Aynı bölgeyi gösteren ve orası için 1700’lerde ‘Manuscute’ ismini kullanan iki adet batılı seyyah haritasına da ulaştım.

Peki bu adlandırma ne demekti? Ne Türkçe ne Ermenice ne de Kürdçe bir adlandırmaydı. Süryanice veya Farsça olabilir miydi? veyahut Arapça ki, öyle de olduğunu düşünüyorum. Zira bakınız Arapça Menasik kelimesi ne anlama geliyormuş.

Menasik Kutsal kabul edilen mekanları dini maksatla ziyaret etmek (Arp.)

Ulaştığım bu haritaları, bilgileri ve tahminimi o Avrupalı profesör ile paylaştım. Kendisi çok şaşırdı ve çok da mutlu oldu. Ancak yine de siz kıymetli okuyuculara da sormamı istedi: ‘sizce Manuscute neresi olabilir?

Not: Bu yazı yayınlandıktan sonra, Manuscute köyünün Muş – Bingöl arasında yer aldığını ve günümüz Bingöl’ün Solhan ilçesine bağlı Meneşkut köyü olduğu okuyucular tarafından iletildi. Bunun dışında bu çok eski yerleşim yerinin, Surp Garabet Manastı’rına da çok yakın olduğu okuyucular tarafından da teyit edildi. Ayrıca bu yerleşim yerinin adının 1597 yılında Şerefxanê Bedlisi tarafından kaleme alınmış Şerefname adlı eserde Menşkurd olarak geçtiği de vurgulandı. 

Kıymetli okuyucuların Şerefname’ye atıfta bulunmaları üzerine, kitaplığımdaki 1971 baskı tarihli Şerefname – Kürt Tarihi adlı eseri indirerek incelemeye başladım. Gerçekten de SEKİZİNCİ BÖLÜM – Siwêdi Beyleri Hakkındadır başlığı ile kaleme alınmış kısmın 324-5. sayfalarında şu şekilde geçmekteydi:

Bu beylerin babaları ve atalarının vatanı eski zamanda Kebx (Genç) Kalesi idi. Kalelerin en sağlamı ve en metini olan bu kale, Fırat Nehri’ne bakan bir dağın eteğinde bulunmakta; bu durum da, orada oturanların ve yerleşenlerin zamanın olaylarına ve günlerin, feleğine felaketlerine karşı güvenlik içinde olmalarını sağlamaktadır. Fakat Süleyman Bey’in geniş himmeti, yolları dar, bayındırlık ve gelişmesi sınırlı olan o kaleyi yeterli bulmadı; bu nedenle geniş ve her tarafa açılan Menşkurd ovasında büyük bir şehir kurmaya girişti ve orada yüksek sütunlu bir cami yaptırmaya başladı’.

Yukarıda adı geçen seyyah John Cartwright, kendisi gibi bir seyyah olan J. Mildenhall ile birlikte uzun bir seyahat gerçekleştirmiş ve tüm izlenimlerini 1611 yılında da yayımlamıştır. Seyyahın anlatımı birçok kez değişik yayımlarda kısa seyyah anlatımları olarak yer almıştır. Bunlardan bir tanesi Earl of Oxford basımlı ve 1745 tarihli  olan ‘The Preacher’s Travels – A Collection of Voyages and Travels’ adlı eserdir. Diğer bir tanesi de ‘Early Travels of India, 1583 – 1619, W. Foster, London’ adlı çalışmadır.

Baran Zeydanlıoğlu – 12 Ocak 2021

Twitter: @zeydanlioglu