Sizlere ilginç bir kaynaktan söz etmek istiyorum. Neden ilginç bulduğumu biraz aşağıda okuyacaksınız.

Önce yazarını tanıtayım: Karamanoğullarının (1256-1474) biricik tarihçisi Şikârî adını taşıyor. Bu kişinin kimliği, ailesi ve geçmişi bilinmiyor. Onunla ilgili tek tanıtıcı bilgi kaleme almış olduğu Karamannâme’nin mukaddime kısmındaki “Eğer bilmek dilersen bu Gubârı/Ayaklar turağıya’ni Şikârî” dizeleri.

Ayşe Hür – Tarihçi Yazar

Şah İsmâil’in 1511 yılında Özbeklerle savaşlarına yapılan atıflardan, metnin en son halini XVI. yüzyılın ortalarında aldığı düşünülüyor.

XVI. yüzyılda Şikârî mahlasını kullanan üç şair varmış. İlki Rumeli kazaskerlerinden Abdurrahman Çelebi’nin mülâzımlığı ve emvâl-i şâhî müfettişliği görevlerinde bulunan, kadılık yapan Şikârî, ikincisi Hazinedarzâde Mustafa Çelebi, sonuncusu ise özellikle birçok araştırmacı tarafından müellif kabul görülen Acemî Kasım unvanıyla bilinen Kasım Paşa soyuna mensup, Diyarbakır defterdarı Mirlîvâ Hasan Bey’in oğlu Ahmed.

Mehmed Fuad Köprülü’ye göre bu XVI. yüzyıl metni XIV. yüzyıldan kalma daha eski bir metne dayanmakta. Şikârî de eserinin başlangıcında, Yâricânî’nin Karamanlı Hükümdarı Alâeddin Bey (1361-1398) adına kaleme aldığı Farsça manzum hânedan tarihini tercüme ettiğini söylüyor. “Zaten eserinin muhtevası daha eski bir metnin varlığına işaret eder” diyor Köprülü.

Karamanname (Karamanoğulları Tarihi)nin yarısından fazlası Alâeddin Bey devrindeki olayların ayrıntılarla hikâye edilmesinden meydana gelmiş. Basit bir Anadolu Türkçesi’yle yazılmış olan eser, bir tarih kitabından ziyade kahramanlık hikâyelerinin anlatıldığı bir halk destanına benziyor. Eserin bugüne ulaşan önemli bir bölümünün geç tarihlerde istinsah edilmiş (kopyalanmış) birçok nüshası mevcut. Bunlardan en eskisi Ankara Millî Kütüphane’deki 1701 tarihli nüsha.

Bu eserden ilk olarak Mehmed Fuad Köprülü, Hayat mecmuasında yayımlanan bir yazısında söz etmiş. İkinci atıf 1927 yılında Halil Edhem Bey’in Düvel-i İslâmiye adlı eserinde. Şikârî’yi kaynak olarak ilk kullanan bilim insanı 1934’te Menteşe Beyliği tarihini yayımlayan Paul Wittek. En son basımı hem faksimile metin hem de çeviri yazıyı ihtiva ediyor ve Metin Sözen-Necdet Sakaoğlu tarafından Şikârî, Karamannâme adıyla 2005 yılında yayımlanmış.

Eser bana niye çok ilginç geldi: Bu son basımın pdf formatını taradığımda tam 143 kere “Kürd”, iki kere “Kürt”, 12 kere “Kürdistan” teriminin kullanıldığı gördüm. Yazar aktörleri Kürt, Türkman, Moğol, Oğuz, Ermeni, Rum diye ayırıyor. Oğuz ve Türkman’ı ayrı kullanıyor. Fakat bazı yerlerde Kürt Türkman tamlamasını kullanıyor. Buradan “Türkman”ın etnik değil göçebelik gibi sosyolojik bir terim olduğunu çıkardım. Esere göre örneğin İsfendiyaroğlu, Menteşeoğlu, Eşrefoğulları, Ertena (Eratna) beylikleri Kürt beyliği imiş. “Karaman Kürdistan” terimi gibi ilginç betimlemeler var. Doğrusu benim için çok şaşırtıcıydı. Yıllarca hiç farkına varmamıştım eserin bu yanına, çünkü resmi tarihçiler ayıklayarak aktarıyorlar çalışmalarında. Son basımda Karaman Valiliği adına Osmanlıcadan çeviren Necdet Sakaoğlu tipik bir Osmanlı tarihçisidir. Kürtçü falan değildir. Ama çok dürüst bir bilim insanıdır. Dolayısıyla onun elinden çıkma bu transliterasyona güvenerek size bazı örnekler sunmak istiyorum.

Sakin kafayla hikayeyi okuyup, terimleri coğrafi olarak eşleştirip başka ilginç keşifler de yapabiliriz ama benim buna vaktim olmadı. Sadece konuyla ilgili kişilere yol göstermek üzere hızlı bir yazı kaleme aldım. Bazı cümleleri çoğu yerde bağlamından kopartarak ve kısaltarak aktarıyorum elbette. Yoksa bütün metni taşımam lazımdı buraya.

xxx

“Sivas Begi Hacı Bahâdin, bunların hareketin duyub Kürd kavmin cem’ edüb Eşref derler bir ulu beg var idi. Anâ eydür: – Bu Oğuz tâifesi irvân’dan gelüb bu diyârları yere berâber mülk edindiler deyü ‘asker cem’ edüb bunlar ile tumayınca olmayayur dedi. Eşref eydür: – İstersen bir kat ceng edelim dedi. Hemân on dört bin Kürd cem’ edüb üstlerine yürüdüler. Râvi eydür (der): Oğuz ve Türkmân kavmi Ermeni ta cengden gelmiler idi. Haber eridi ki ne turursuz?! Kürt begleri sizi kırmağa geldi, dediler. (…) Bin er ile gitdiler. On bir bin er cem’ edüb ‘asker-i Kürde mukabil erişüb cenge başladılar.” (s. 104)

Kosun tuyub kapuyu açdı. İçerü girüb ne kadar Kürd begleri habs oldu ise ri’âyet edüb Menteşa’yı dahi getürüb hil’at verüb azâd eyledi. (…) Sultan Alâüddin’in Sivas’da meger hutbesi okunurmuş. Meger Hacı Bahâdır, cümle Kürdü başına cem’ edüb baş çeküb hutbeyi nâmına okutmuş imiş. Sultana ‘âsi olmuş. (s. 105)

Zirâ Müselmânlara ziyâde cefâ eylemişler. Diyârları senin mülkün ola demiş. Cümle hemân Oğuz ve Türkmân ve Kürd beglerin cem edüb Konya’ya gelüb sultâna buluşdular. (s. 106)

Eşref eydür:– İstersen bir kat ceng edelim dedi. Hemân on dört bin Kürd cem’ edüb üstlerine yürüdüler. Râvi eydür: Oğuz ve Türkmân kavmi Ermeni ta cengden gelmişler idi. Haber erişdi ki ne turursuz?! Kürt begleri sizi kırmağa geldi, dediler. Karaman, beglerin cem’ eyledi. Üstâd silâhşor Hamîd Beg, Menteşâ Beg, Bolkar Beg, Aydın Beg, Oğuz Beg, Turgud Beg ve Bayburd Beg, Türkmân begi Kır Beg, Mirzâ Bahâdır ve İmâdeddin ve Kosun Beg ve Kürd begi Hacı Bahâddin ve Eşref Beg ve Kayseriyye begi Ertenâ ve Moğol beglerin cümle elli be bin er cem’ edüb Hamîd Begin âm kavmiyle da’vâsı var imiş. Andan kaçub gelüb Karaman’dan meded taleb ederdi. (…) Hamîd ve Menteşa ve Aydın ve Turgud ve Mirzâ ve Eşref ve Hacı Bahâdır ve Türkmân ve Moğol ve Kürd begleri, murâdları Silifke kâfirleri çok Müselmân katl eylemişler idi. (…) Ol on bin Kürdistân askeri ile Menteşa’yı Eşref ve Kosun’nu gönderdi. (…)Ânı gördüler ki Kürdistân begleri! Erişüb kâfire öyle urdular ki tîğ ve gürzün sadâsı âsmâna erişdi.”(s. 109)

Sağ kola Moğol tâifesi durdu. Sol kola Kürd Türkmân askeri durdu. Kâfir begleri alây bağlayub islâm askerine karşu durdular. (…) Aydın ve Menteşa! ve Hamîd ve Mirzâ Bahâdır dört bin Kürd askeriyle gönderdi. Karaman kendüsi Ertenâ ile Engüri üstüne yürüdü. (…) Karaman begleri Engüri begine bir sahrâda râst gelüb karşusundan Bolkar kavmi, bir cânibden Kürd Türkmân begleri yürüdü. Sekiz gün muhkem ceng eylediler.” (s. 115)

Altı yıl sâkin oldu. Taht edindi. Ez-in-cânib! Sultân duyub bî-huzûr oldu. Etrâf u eknâfa mektûb salub asker cem eyledi. Germiyân geldi, Kürd İsfendiyâr geldi. (…) Ez-incânib, Karaman’a haber oldu ki, sultândan ilçi geldi. Karaman emr eyledi, Türkmân ve Kürdistân ve Moğol ve Oğuz begleri cümle istikbâl eylediler.” (s. 116)

On bin asker ile Aydın ve Kaya Beg, Melik Arslan otak götürüb gitdi. Turgud, Bayburd, İmâdeddin dokuz bin Türkmân Oğuz kavmiyle gitdi. Hacı Bahâdınoğlu, Menteşa Beg sekiz bin Kürd dilâverler ile gitdi. (s. 117)

Ez-in-cânib, Karaman iki yüz yigirmi sekiz demür kuşaklı pehlivânla altun sandâli üzerine oturub bir yanında Moğol begleri, bir yanında Kürd Türkmân serverler ile meclis kurub meydâna bâde getürüb Rûm Yunân dilberler ile raksa girüb kelleler germ hâtırlar nerm olub oğlu Mehmed Beg dahi yanında idi. (s. 119)

Sivas begleri Hacı Bahâddinoğlu, Menteşa, dokuz bin Kürd askeri ile Ermedyûn Beg, Mirzâ Beg, Melik Arslan ve Kosun geldiler. (s. 122)

Otuz yedi bin üçer yedekli tünd-hû Moğol, Kürd, Türkmân cem edüb yigirmi bin piyâde seng-endâz Bolkar ve Gülnâr, Rûm askerin cem eyledi. (s. 123)

Cümle Moğol Kürd ve Türkmân benimledir. Sultân-ı Moğolum, varurum vaktine hâzır olasın, demiş (…) İbn Hûten eydür:– Çok ‘askere mâlikdir. Türkmân, Bolkar, Moğol, Kürd begleri gelüb cem’ olmuş. Mehîb dilâverlerle Lârende sahrâsı tolmuş. Kendüsi bir dilâver olmuş ki kahramânlar elinden âciz dedi. (…) Altmış bin Türk, Bolka(r), Karaman Kürdistân dilâverleri, kimi turmuş, kimi oturur. Mehemmed Beg işâret eyledi, oturdular. Ârız Hekîm, mektûb(u) açub okudu. (s. 124)

Râvi eydür: Karındaş Mahmud Begi Ertenâ Begle Sivas’a gönderdi. On bin Kürd askeri ile varub bir ay oturdu. (…) Ânın ardınca on iki bin Kürd askeri ile Menteşa Hacı Bahâddin’i gönderdi. (…) Râvi eydür: Sultân, Zülkaadiroğlu Mar’a kavmin on dört bin er ile gönderdi. Yigirmi gün oturak edüb bir gün Kürdistân beglerin cem edüb süvâr olub sultânın çarkacılarına râst gelüb ol gün azîm ceng oldu. (s. 125)

Kendüsü otuz bin Kürd Türkmân ve Moğol askeri ile kös nakkare dögüb Mut’a geldiler. (s. 133)

Ertenâ vefât edüb Rûm begleri Konya’ya gelüb Mehemmed Begi alub Kayseriyye’ye götürüb pederinin yerine âh eylediler. Hoca Ali derler bir veziri vâr idi. Karındaşı İbn Kürd, Sivas(i) Karamanlu elinden alub mâlikâne beg olmuş idi. (s. 145)

Ahi Nahis, Kürd Begi Kutluşâh’a haber gönderdi ki:

– Tîz gele erişesin. Karamanoğlu gitdi, Mehemmed ile Dâvud kaldı. Anları biz helâk ederüz, demiş. Ez-in-cânib, Hacı Kutluşâh mektûbu okuyub altı bin Kürd ile İmâdeddin ile dört bin Moğol kendiyle Herakle kal’asından geçüb Konya şehrine eriş diler. (…) Şehr kavmi Kürd tâifesine! kapuyu açıverüb Ahi Nahis, Hacı Kautluşâh’ın önüne düşüb gelüb sarây-ı Keykubâd’ı çevirüb cenge başladılar. (…) Kürd kavmi kılıc çeküb Evlâd-ı Halil’den yigirmi dört şehzâde katl eylediler, asker-i Karaman’dan dört bin er helâk eylediler. Hacı Kutluşâh Konya’yı zabt eylediler.

(…) Râvi eydür: Mehemmed Beg abdâl şekline girüb Sivas’a geldi, bir hânegâha kondu. Mehemmed Begi görüb bildiler ki Rûm şâhının oğludur. Gelüb İbn Kürd’e haber verdiler: – Mehemmed Beg, derviş tonuna girüb abdâl olmuş dediler. Râvi eydür: İbn Kürd bu haberi tuyub âh edüb ağladı. Zirâ muhkem severdi. Kalkub hânegâha geldi. Mehemmed Begi alub sarâyına getürdü, bâşna tâc-ı âhî, arkasına libâs-ı şehinşâhî kodu. (…): İbn Kürd’e, – Karındaşımla hâlimiz nice olur, dedi. İbn Kürd eydür: (s. 147)

Mehemmed Beg bir gün Hoca Ali’ye ve İbn Kürd’e eydür: – Niçün bana tahtımı alıvermezsiz? Karamanoğlu Alâüddin’e bir mektûb göndersem bir günün içinde Kayseriyye’yi harâb ederdi, dedi. Bunlar korkub dediler ki: – Eger vilâyetin alıvermezsek bu gine Karamanoğlu’na gider, deyüb on bin Kürd on bin Moğol cem edüb Kızılırmak kenârında cem’iyyet eylediler. (s. 148)

Bir alây Kürd-i nâ-pâk, Konya gibi şehri elimizden aldılar, dedi. Alâüddin buyurdu, asker cem edüb Konya üstüne gitmeğe. Ez-in-cânib, bunlar bunda İbn Kürd, Hoca Ali bir yere gelüb İbn Kürd eydür. (s. 150)

Murâdımız oldur ki Konya’yı Kürd elinden alavuz. Himmet koş, deyüb askerin cem edüb sahrâya çıkdı. Mehemmed Beg bir konak yer götürdü. Alâüddin Lârende’ye erişdi. Ol gün sâkin oldu. (…)

İbn Kürd asker çeküb Aksarây’a geldi. Muhkem ceng eyledi. Aksarây’ı almayub Konya üstüne geldi. Kutluşâh çıkub istikbâl eyeleyüb Sarây-ı Keykubâd’a kondurdu. Kırk bin Kürd cem oldu. (s. 152)

Ânı gördüler Mehemmed Beg yigirmi sekiz bin tünd-hû Moğol askeri ile çıka geldi. İbn Kürd ânı görüb aklı başndan gitdi. Râvi eydür: Bir tarafdan Tatar ve bir tarafdan Karaman begleri öyle urdular kılıcı ki bölük bölük eyledi, Kürd askerine hezimet düşdü, beşi bir yerde kalmadı. Ol gün yigirmi bin Kürd toprağa düdü. İbn Kürd, Hoca ‘Ali, ol hâli görüb Sivas yollarını dutub kaçdılar. (s.155)

Ba’dehû’Ârız Pîr eydür: – Sultân-ı kiver-küâ, lâyık mıdır ki Konya’yı bir alây Kürd-i nâpâk zabt ede, sen bunda safâda olasın, dedi. (…) Ey İbn Karaman, ey Şâh-ı Moğol! Bu şehri Kürd-i nâ-pâkden kurtar dedi. Cümle evliyâ Konya’yı sana bağışladılar, dedi. (…) Süleymânşâh ve Alâüddin ibn Karaman, yigirmi altı bin er ile Konya üstüne geldi. Evliyânın himmetiyle Kürde kılıc çeküb! karşu gelmege kaadir olmadılar. Kimi kaçdı, kimsi gelüb bende oldular. (s. 156)

Ertesi divân edüb Rûm Yunân Moğol begleri ulemâ ve fuzalâ ve şeyh yetmiş sekiz âlim iki yüz otuz yedi dilâver yetmiş (bin) Türkmân ve Kürd ve Bolgâr ve Mogol ve Karaman askeri kapuda turdular. (s. 175)

Oğuz Hân otuz bin Kürd ve Türkmân Karaman‘askerini harâmî şekline girüb ovasına gelüb gice Moğol obasın basub öyle yağmâ eylediler ki atın devesin rızkın aldukdan sonra âvretlerin uryân edüb andan geçüb Engüri etrâfın dahi böyle eylediler. (s. 186)

Dördüncü gün Dâvud Beg ve Kosunoğlu, Kürdistân askeri ile tîğ çeküb yürüdüler. (s.209)

Elhâsıl-ı kelâm, Alâüddin emr eyledi. Kırk dört (bin) Karaman, Bolgâr, Kayser ve Turgud ve Bayburd Türkmân ve Kürd ve Moğol askeri Eskişehr üstüne gelüb sahrâyı bârgâh ile toldular. (s. 213)

Ez-in-cânib, Tazman ve Kudman, asker geldügün görüb dört yüz harâmîyle kal’a kapusun çıkurub on dört bin Kürd ile iki gün mukabil ceng eyledi. Dört yüz harâmî, on bin Kürd askerin dağıdub Tazman baka başına bin Kürd helâk eyledi. (s. 217)

Not: Metnin dili dikkatinizi çekmiştir. Bu dilin adına biz bugün Türkçe diyoruz ama o gün belki bir başka adı vardı. Hangisi olursa olsun, bu dilin günümüze kadar süren egemenliğinin nedenleri üzerine de düşünmeliyiz.