On milyonluk nüfusu ile bir İskandinav ülkesi olan İsveç’te 1700’e yakın müze bulunmaktadır. Bu müzelerden dünyanın ilk açık hava müzesi ünvanına sahip olan Skansen Müzesi, 1, 5 milyon ziyaretçi sayısı ile birinciliği daima elinde tutarken, 1 milyon 300 bin ziyaretçi sayısıyla da Vasa Müzesi her yıl ikinci gelmektedir. Bu her iki çok popüler müzeler de, ülkenin başkenti Stokholm’de bulunmaktalar. Başkentdeki toplam müze sayısı ise 70 adet. Ülkedeki müzelerin toplam yıllık gelirleri ise 500 milyon Euro civarı.

Baran Zeydanlıoğlu

Stokholm’ün merkezinde ve kraliyet ailesine ait olan Djurgården adasında bulunan Vasa Müzesi’nin, dünyadaki ve ülkedeki yeri çok farklıdır. Çünkü müzenin kendisinden ziyade, gerçek müze olan binanın içinde muhafaza edilen 69 m uzunluğunda ve 53 m yüksekliğinde 17. yüzyıla ait bir kadırgadır. Yani dünyanın tek parça olarak görülebilecek, yegane ahşap bir gemi batığı. Bu savaş gemisi, Polonya’ya saldırmak için dönemin İsveç kralı Gustav II. Adolf’un emri ile Hollandalı gemi ustası Henrik Hybertsson’a yaptırılmış, ancak 10 Ağustos 1628 tarihinde, suya ilk indirilişi sırasında çıkan fırtınadan dolayı yan yatarak, içindeki 150 kişilik mürettebatından 40’ını da beraberinde dibe götürerek batmıştır. 1200 ton ağırlığında o zamana dek inşa edilmiş en büyük savaş gemisi, Stokholm’ün soğuk ve karanlık sularına 333 yıllığına gömülmüş. Çünkü hayatı Vasa’nın batma hikayesi ve o batığın da onun kendi evinin önünde bir yerde olduğunu duymak ile geçmiş biri, Vasa’yı tekrardan yüzeye hatta karaya çıkartacaktı.

İsveçli dalgıç ve araştırmacı Anders Franzen, çocukluğu boyunca duyduğu bu batık hikayesini kendine bir saplantı haline getirmiş ve ’kesinlikle bulacağım’ diye yemin etmiş biri olarak, 1950’lerde başlattığı arama faliyetlerini 1956 yılındaki Vasa keşfi ile haklılığını ispatlamıştır. Oluşturulan özel bir fon, devlet desteği ve onlarca vakfın yardımı ile Vasa kadırgası bulunduğu denizin dibinden 24 Nisan 1961 yılında su yüzüne çıkarılmış.

Gün ışığına çıkartılan sadece ahşap bir savaş gemisi değilmiş, çünkü bu gemiye ait 700’ü heykellerden oluşan 14 bin desen, motif ve kabartma parçaları da toplanarak yüzeye çıkarılmış. O dönemin savaş gemileri sadece bir savaş aygıtı olmamakla birlikte, adeta yüzen bir saray tarzında inşa ediliyor ve hem içine hemde dışına özen ve itina gösteriliyordu. Devleti, orduyu ve özellikle de kraliyetin heybetini temsil ettiklerinden, büyük bir şatafat ve estetik ile işleniyorlardı bu gemiler. Vasa’nın da sahip olduğu bu 14 bin işleme, Roma İmparator kabartmalarından Yunan tanrı motiflerine, hayvan ve dini desenlerden, mitolojik oymalara kadar bir çok şeyi ihtiva ediyordu. Dünyanın en büyük yapbozunu başarmak ve kadırganın kendisi ile beraber bunları da korumak için devlet tarafından özel ekipler, uzmanlar ve fonlar oluşturulmuş.

1961 ile 1988 yılları arasında yüzeye çıkartıldığı yerde bulunan Wasa Tersanesi’nde temizlenerek muhafaza edilen Vasa kadırgası, 1988’de müze binası içine yerleştirilmiş ve en son da 1990’da aynı yerindeki yeni müze binası içine konumlandırılmış. Ahşap geminin korunması için özel imal edilmiş kimyasal bir madde olan polietilen glikol (PEG) kullanılmakta. Batığın çıkartıldığı yıldan beri sürekli olarak ıslatma yöntemi ile, hergün bu madde kadırganın üzerine püskürtülmekte.

Vasa’nın keşfi ile birlikte 1600’lü yıllara ait hiç el değmemiş yüzlerce değişik materyalin de günümüze kadar korunmuş olarak gelmesi ayrı bir mucize. Mürettabatın özel eşyalarından mobilyalara, günlük yaşamın tüm detaylarını yansıtan araç gereçlerden, denizcilik tarihinin tekrardan yazılmasına vesile olan hiç kullanılmamış ve açılmamış özel imalat yelkenlere kadar bir çok paha biçilmez ve değerli şeyler de, dünya mirası olarak müze tarafından korunmakta ve bina içerisinde bulunan 9 ayrı segide teşhir edilmekte. Ziyaretçilerine Türkçe de dahil 16 ayrı dilde hizmet veren müzenin modern bir restoranı, mağazaları ve engelliler için özel hizmetleri de bulunmakta. Yılboyu açık olan Vasa Müzesi’ni 1990 yılından 2017 yılına kadar 20 milyon kişi ziyaret etmiş.

Bir gemi batığına gösterilmiş bu kadar ilgi, itina ve saygı karşısında duygulanmamak ve bir o kadar da sevinmemek elde değil.

Vasa’nın başta denizcilik tarihi ve mirasına olmak üzere, dünya kültür mirasına kazandırılması müthiş bir olay. Bu mirasa sahip çıkmak, koruyup muhafaza etmek ve diğer nesillere devredebilmek için muazzam çaba göstermek takdire şayan bir davranıştır.

Vasa kadırgası gibi bir çok dünya kültür mirası keşifleri büyük bir itina ile korunurken, UNESCO’nun Dünya Mirası kategorisinde 10 kriterinden 9’unu karşılayan 12 bin yıllık geçmişe sahip Hasankeyf’in, 2018 yılı itibari ile faliyete geçecek olan Ilısu Barajı sularına gömüleceğini bilmek büyük ızdırap vermektetir. Antik çağlar da dahil kadim ve zengin bir geçmişe sahip olan Hasankeyf coğrafyasının korunmaması, aksine yakın zaman içerisinde dinamitlerle havaya uçurularak tahrip edilmesine göz yumulması akıl tutulmasıdır. Stokholm’deki Skansen gibi bir açık hava müzesi haline getirlmesi gereken ve içinde Vasa gibi inşa edilecek müzesi ile, on binlerce ziyaretçiyi rahatlıkla kendisine çekebilecek bir potansiyeli sulara gömmek, tarihi ve geçmişi yok etmektir.

Hasankef’i boğmaktır, öldürmektir.

Baran Zeydanlıoğlu

15 Ekim 2017