Yaptığım arşiv taraması çalışmalarım sırasında çok ilginç ve bir o kadar da gizemli kaynaklarla karşılaşıyorum. Özelde kadim Bitlis’e, genelde de Kürdlere dair arşiv çalışmaları yapmaktayım. Bu başlıklar çerçevesinde matbu hale getirdiğim birkaç kitap çalışmam ve de onlarca makalem bulunmakta. Bir o kadar da canlı yayın ve söyleşiye de katıldığımı, beni takip eden kıymetli tarih meraklıları zaten bilmektedir. Yaklaşık 20 yıldır gerçekleştirdiğim bu iz sürme serüveninde heyecanlanmama neden olan birkaç zirve an mevcuttur. Bu anlar bazen bir kaynak içerisindeki bir cümle olmuştur, bazen de hiç daha önce görseli ile karşılaşılmamış olan bir şeyin gravürünü ortaya çıkarmamla olmuştur. Ya da fiziki olarak bir mekânı ziyaret ettiğimde ki bu heyecanlardan bir tanesini daha henüz bu yaz Şerif Paşa’nın İtalya’daki mezarını bulunca yaşamıştım. Ancak 1909 yılında yayımlanmış bir arkeoloji çalışması detaylarını birkaç gündür sürekli tekrardan gözden geçirmemi mecbur bırakan bir detay, yeni bir heyecan yaşamama neden oldu. Antik Mısır’ın Memfis şehrinde inşa edilmiş bir sarayın harabelerinde yapılan kazılarda, Kürd tiplemesine ait terakota heykel bulunmuş.

Baran Zeydanlıoğlu 

Özelde Britanyalıların genelde ise Avrupa ve Amerikalıların 1700’lerde başlayan Şark diyarlarına dair çalışmaları tarih araştırmacıları tarafından bilinen bir olgudur. Bu konuda misyonerler, seyyahlar ve arkeologların tuttukları günlükler, oluşturdukları arşivler ve matbu hale getirerek yayımladıkları eserler, tarihin aydınlanması hususunda muazzam sayfalar açmıştır.

Bu tarz çalışmalarıyla bildiğim ve ismi zihnime kazınmış olan ünlü seyyah arkeolog Sir Austen Henry Layard’dır ki kendisi Asur dönenime ait o eşsiz eserleri 1840’lardaki kazı çalışmalarıyla ortaya çıkarması ile ünlüdür. Sir Layard, bu eserleri Londra’ya götürerek Britanya müzesindeki Mezopotamya bölümünün oluşmasını sağlayan kişidir. Layard’ın adını her okuduğumda, kazıları sırasında Nineve’de ona yardım eden Kürdler ve onların bu yardımını bir gravür ile kendi kitabında paylaştığı o görsel aklıma gelir.

Asur harabeleri üzerindeki yazıları okuması için Sir Layard’ı iple sarkıtan Kürdler, 1849, Nineve.

Başta Kahire Müzesi olmak üzere, Britanya’daki müzeler ve özel koleksiyoncuların da envanterlerinin oluşmasını sağlayan diğer başka ünlü bir arkeolog da W. M. Flinders Petrie’dir. 1853 Londra doğumlu olan Petrie, Britanya’daki genç arkeologların yetişmesi için muazzam altyapı oluşturmuş ve onların sahada çalışmalarını sağlayarak, özellikle antik Mısır odaklı Mısır’ın değişik yerlerindeki kazılarda yer almalarına imkân sağlamıştır. Mısıroloji dalında adını tarihe yazdıran Petrie, Mısır’a ilk kez Kahire yakınlarında bulunan piramitleri incelemek için 1880 yılında gelir. Özellikle Keops piramidi üzerinde birkaç yıl çalışan Petrie, ilerleyen yıllarda ise sahadaki kazılarda yer alacak kendi ekibini oluşturup, Londra- Kahire arası onlarca yıl sürecek çalışmalarına başlar. Zira kendisi aynı zamanda da Londra’daki Üniversite Koleji’nde Mısırolog ve profesör olarak ders vermektedir.

Ekip sayısını ve kazı alanlarını zamanla artıran Profesör Petrie, aralarında Sina Yarımadasındaki harabeler de olmak üzere Aşağı Mısır Nil Delta’sı boyunca birçok noktada kazı sahaları hazırlattırır. Bunlardan iki tanesi olan Qurnch ve Menfis’e dair detaylı dokümantasyon ve görsel arşivi oluşturur ki Menfis’deki Apries Sarayı kazılarından çıkan objeler müthiş önem arz etmektedirler. 

Kral Apreis tarafından M.Ö. 580’lerde yaptırılan sarayın kazı öncesi kalıntıları, 1908

Bir Kürd’e ait olduğu açıklaması ile envantere işlenen terakota da yani pişmiş topraktan yapılma bir büst de 1909 yılında yayımlanmış olan bu arkeolojik kazı kataloğunda 73 numarası ile yer almaktadır.

Asurlulardan, Perslere, Medlerden, Mittaniler, Urartular ve Babillere kadar tüm kadim toplumların Mısır coğrafyası ile ticari, ekonomik ve siyasi münasebetlerinin olduğu aşikardır. Bu zaman sarfında da tüccarların, gezginlerin, asker, elçi, köle ve orduların Mısır hükümdarları ve ahalisi ile irtibatta oldukları ve karşı karşıya geldikleri de tarih kaynaklarında geçer. Hatta sarayın harabeleri arasında yapılan kazılarda ortaya çıkan bir taşın üstünde Aramice yazılar dahi bulunmuştur ki mesela Yunan asıllı Mısır kraliçesi bile kendi dili olan Grekçeden başka Latince, İbranice, Kıptice, Farsça ve Habeşce biliyordu.

Apries Sarayı, M.Ö. 580’lerde hüküm sürmüş olan 26. Mısır Hanedanlığının 5. (bazı yerlerde 4.) Kralı Apries tarafından Memfis şehrinde inşa edilmiş. Apries, Firavun Psamtik II’nin oğludur. Yaşadığı dönemde Suriye, Lübnan ve Kudüs de dahil olmak üzere çok geniş bir coğrafyaya hükmeden Apries, Asurlular ve diğer Mezopotamyalılar ile sık sık karşı karşıya gelerek savaşmak zorunda kalmıştır. Kral Apries’in ismi Yunanlı ünlü tarihçi Herodot’un kitabında (Wahibre Haaibre olarak) ve Tevrat’ta (Hophra olarak) da geçer.

Arkeolog Petrie ve ekibinin Memfis’deki saray kazılarında ortaya çıkardıkları objeleri, kısa notlar ve fotoğrafları ile birlikte yayımladıkları katalogda her bir obje numaralandırılmış. 73 numaraya sahip ve Kürd bir erkeğe ait olan terakota görseli ‘Memfis – Ecnebilerin Terakota Kafaları’ başlığı altında 94. Sayfada yer almakta.

Aynı sayfada 70 numara ile İberli, 71 Karyalı, 72 numara ile İbrani bir terakota da görünmekte.

Apries sarayında 1890’lar – 1900’lerin başına kadar devam eden kazı çalışmalarına dair notların bir kısmı Profesör Petrie tarafından ‘The Palace of Apries (Memphis II) adı ile 1909 yılında Londra’da yayımlanmış. Çalışmanın içerisinde her bir objenin kısa bir açıklaması da bulunuyor. Bir Kürd’ü tasvir eden terakota açıklaması ise 17. Sayfada şu şekilde yer almakta:

‘Kürd (73), Orta Asya ve Kürd ırkına ait olan ancak Sami halklara ait olmayan çapraz bağlama tarzı bir sarık taşıyor. Bay Hogarth bana, bu yüz tipinin, Yunanlılar tarafından tarihte Karduchi olarak iyi bilinen günümüz modern Kürdlerinkine benzediğini söyledi. Bu obje, tüm teracota kafalar arasında en iyi yapılmış modelleme parçası; hatların çalışılmasındaki incelik, türbanın öne doğru bastırdığı kulak detayı ve kulağın iç tarafındaki kıvrımlar ve ifadenin ruhunu yansıtması açısından, onu ön plana çıkarmıştır’

Kazı çalışmalarında bulunmuş olan bu terakotaların ve diğer objelerin tam olarak hangi dönem ve yüzyıla ait oldukları, Petrie’nin kataloğunda belirtilmemekte. Objeler arasında Antik Yunanistan’dan İrani toplumlar olan İskitlere, Perslere ve oradan Sümerlerin Mezopotamya’sına kadar birçok topluluğa ait yüzü tasvir eden terakota mevcut. Ancak sarayın M. Ö. 580’lerde veya ona yakın yıllarda inşa edildiği, çok büyük bir yapılaşmanın küçük bir bölümünü oluşturduğu ve belirli bir zaman sonrasında da savaşlar ve saray ahalisi arasındaki çekişmeler nedeni ile yıkıldığı değişik kaynaklarda geçmekte. Hem bazı objelerin hangi döneme ait oldukları ve içerdikleri maddelerin analizini yapmak, hem de Apries sarayı kalıntıları aracılığıyla o döneme dair bilinmeyenlere ışık tutmak amacı ile bir takım bilimsel çalışmalar da yapılmıştır. Bunlardan bir tanesi Kopenhag Üniversitesi aracılığıyla Danimarkalı bilim insanları tarafından gerçekleştirilmiş. O bilim insanlarının analizleri ve saray harabelerinden bazı objeleri görmek isteyenler bu linke tıklayabilirler:  https://heritagesciencejournal.springeropen.com/articles/10.1186/s40494-018-0170-9

Yazımın başında belirttiğim ve bahse konu olan terakota için, günümüzden yaklaşık 2500 sene öncesinde yaşamış olan bir Kürd’e ait olduğunu not düşmüş arkeolog Petrie. Bu objenin tam olarak hangi müze veyahut kurumun envanterinde bulunduğunu henüz öğrenmiş değilim. Ancak böylesine müthiş bir objenin kesinlikle bilimsel bir deneye ve analize tabi tutularak, tüm yönleriyle açığa çıkarılması mükemmel olacaktır.

Bir tarih araştırmacısı olarak bu objenin varlığını tüm kaynaklarıyla vererek en azından arkeoloji ve kültür mirasına sahip çıkılması açısından, ilgilenenleri haberdar etmeyi kendime görev bilirim.

Profesör Petrie’nin kazılarından çıkarılan diğer birkaç objenin de görsellerini paylaşarak, sizleri Antik Mısır dünyasında bir seyrüseferle baş başa bırakıyorum.

Baran Zeydanlıoğlu – 2 Aralık 2023

Bitlisname kaynak olarak gösterilmeden yayınlanamaz.